Samsung'un Galaxy telefon serisi birden bire eski gösterişini kaybetti. Koreli şirket akıllı telefon satışlarında küresel piyasa lideri. Ancak J.P. Morgan' ın bu ayın başında yaptığı, şirketin Galaxy S 4'ün satışlarının hayal kırıklığı yaşatmasının ardından parça siparişlerini azalttığı uyarısının ardından hisseleri yüzde 10 düştü
Analistler Samsung'un bu üç aylık dönemde aylık olarak yalnızca yedi milyon adet üst kalite akıllı telefon satabileceğini söylüyor. Bu rakamlar bir önceki model olan S 3'ün satışlarının aylık altı milyon adete ulaşarak zirve yaptığı dönemden halen oldukça yüksek. Ancak analistlerin S 4 için daha önceki tahminleri aylık yaklaşık 10 milyon adet satış yönündeydi.
Diğer taraftan Samsung'un ürettiği telefonlara yönelik en büyük sıkıntı Google' ın Android işletim sistemiyle çalışıyor olması. Android işletim sisteminin tüm üreticiler tarafından kullanılabiliyor olması Samsung'un cihazlarını farklılaştırmasını zorlaştırıyor.
Samsung'un telefonları, geniş ekranlar ve atak pazarlama stratejileri sayesinde birkaç yıldan bu yana oldukça popüler. Ancak kullanıcılar, eli üzerinde gezdirerek ekranı kontrol edebilmek gibi, S 4'ü farklı kılması beklenen yeni yazılım özelliklerine henüz ısınabilmiş değil. Kullanıcıların telefonun, su geçirmeme ya da büyük bir objektifle yakınlaştırma özelliğine sahip olacak yeni modellerini beğenip beğenmeyeceğini söylemek için ise şu an için erken.
Samsung'un işletme karı üç çeyrek dönemden bu yana mobil cihaz üreten bölümden gelirken akıllı telefon satışlarında yaşanacak bir düşüş şirket için zor olacaktır.
Şirketin yararına olan ise yalnızca mobil cihaz üretiyor olmaması. Samsung, ekran ve bellek yongası da üretiyor. Bu metalaştırılmış akıllı telefon satışlarının düşmesi halinde Samsung'un kar baskısı karşısında korunmasına yardımcı olacaktır.
Diğer taraftan endüstriye parça satışı da pazar payını çalan rakiplerine karşı Samsung'a fayda sağlıyor. Örneğin satış araştırma şirketi Sanford Bernstein, Samsung'un geçen yılki işletme karının yüzde 5,7'sinin Apple'a yapılan bileşen satışlarından geldiğini tahmin ediyor. Ancak Apple'ın Samsung'a verdiği siparişleri azaltarak diğer bileşen üreticilerine ağırlık vermesi halinde bu savunma zayıflayabilir.
(Heard on the Street köşesinden alınmıştır)
wsj.com
18 Haziran 2013
'Duran Adam' Protestosu
Taksim Meydanı'nda Atatürk Kültür Merkezi'ne asılı Atatürk portresine yüzünü çevirmiş halde saatlerce "duran" bir protestocu yeni bir protesto akımı başlattı.
Performans sanatçısı Erdem Gündüz Gezi Parkı'na yapılan polis müdahalesini protesto etmek için dün, 8 saat Taksim Meydanı'nda sabit bir biçimde durdu. Şüphelenen bir kişinin ihbarı üzerine polislerin üzerini aradığı Gündüz, protestosuna devam etmeyi sürdürdü.
Bir süre sonra Gündüz'e başka protestocular da eşlik etmeye başladı. Gece saatlerinde sayıları giderek artan protestoculara polis dağılmaları çağrısını yaptı. "Duran adam" eylemine geceyarısından sonra polis müdahalesi geldi. Hareket etmeden ve konuşmadan bekleyen grubu polis dağıttı. Protestoyu başlatan Erdem Gündüz'ün müdahaleden hemen önce alandan ayrıldığı kaydedildi. Yerel saatle 01:50'de polisin yaptığı müdahaleye rağmen Taksim Metro çıkışında beklemekte ısrar eden 10 kişi ise gözaltına alındı. Polis amirinin eylemcilere doğru ilerlerken, "Sabit duranları alın" diye emir verdiği belirtildi.
Sosyal medyada çığ gibi büyüyen "duran adam" protestosu diğer kentlere hatta diğer ülkelere de yayıldı. Birçok kişi dururken çekilmiş fotoğraflarını sosyal medyada paylaştı.
© Deutsche Welle Türkçe
Performans sanatçısı Erdem Gündüz Gezi Parkı'na yapılan polis müdahalesini protesto etmek için dün, 8 saat Taksim Meydanı'nda sabit bir biçimde durdu. Şüphelenen bir kişinin ihbarı üzerine polislerin üzerini aradığı Gündüz, protestosuna devam etmeyi sürdürdü.
Bir süre sonra Gündüz'e başka protestocular da eşlik etmeye başladı. Gece saatlerinde sayıları giderek artan protestoculara polis dağılmaları çağrısını yaptı. "Duran adam" eylemine geceyarısından sonra polis müdahalesi geldi. Hareket etmeden ve konuşmadan bekleyen grubu polis dağıttı. Protestoyu başlatan Erdem Gündüz'ün müdahaleden hemen önce alandan ayrıldığı kaydedildi. Yerel saatle 01:50'de polisin yaptığı müdahaleye rağmen Taksim Metro çıkışında beklemekte ısrar eden 10 kişi ise gözaltına alındı. Polis amirinin eylemcilere doğru ilerlerken, "Sabit duranları alın" diye emir verdiği belirtildi.
Sosyal medyada çığ gibi büyüyen "duran adam" protestosu diğer kentlere hatta diğer ülkelere de yayıldı. Birçok kişi dururken çekilmiş fotoğraflarını sosyal medyada paylaştı.
© Deutsche Welle Türkçe
17 Haziran 2013
Suudi Arabistan WhatsApp'i yasaklıyor!
Suudi Arabistan'da Viber uygulamasından sonra WhatsApp de yasaklanıyor. İletişim ve Bilgi Teknolojileri Komisyonu'nun yasaklamayı hedeflediği başka popüler uygulamalar da var.
Suudi Arabistan, bir Amerikan şirketi tarafından hazırlanan internet tabanlı iletişim uygulaması WhatsApp'i bu hafta içerisinde yasaklamayı planlıyor. Karara bu uygulamanın Suudi Krallığının belirlediği Telekom düzenleme ve şartlarına uymaması gerekçe gösterildi.
İletişim ve Bilgi Teknolojileri Komisyonu kısa süre önce benzer bir uygulama olan Viber'ı da yasaklamıştı. Yetkililer, WhatsApp üzerinden gerçekleşen yazışmaları izleyememekten ve bu tarz iletişim yazılımlarını Telekom tarafından vergilendirememekten şikayetçi.
Komisyon başkanı Abdullah El Darrab, WhatsApp ve benzeri iletişim platformlarıyla işbirliği ve Suudi Telekom servisleriyle uyum konusunda irtibatta olduklarını ancak henüz herhangi bir netice alınmadığını açıkladı.
El Darrab, Viber'ın geçen hafta bloke edildiğiniv, söz konusu uyumsuzluklar nedeniyle Skype uygulamasının da yasaklılar listesine girebileceğinin altını çizdi.
Komisyona yöneltilen "WhatsApp'in ne zaman yasaklanacağı" sorusu üzerine yetkililer kutsal Razaman ayının başlayacağı 9 temmuz tarihini işaret ettiler.
Suudi makamları Viber gibi WhatsApp ve Skype'ın da yerel yasaları çiğnediği noktasında ısrar ediyor.
Uluslararası aramalar ve metin yazışmaları ülkenin telefon operatörlerine yüklü kâr sağlıyor. Sayılarının 9 milyon olduğu tahmin edilen ve giderek artan Suudi Arabistan'daki göçmen işçiler için de iletişim uygulamaları son derece büyük önem taşıyor.
©Deutsche Welle Türkçe
Suudi Arabistan, bir Amerikan şirketi tarafından hazırlanan internet tabanlı iletişim uygulaması WhatsApp'i bu hafta içerisinde yasaklamayı planlıyor. Karara bu uygulamanın Suudi Krallığının belirlediği Telekom düzenleme ve şartlarına uymaması gerekçe gösterildi.
İletişim ve Bilgi Teknolojileri Komisyonu kısa süre önce benzer bir uygulama olan Viber'ı da yasaklamıştı. Yetkililer, WhatsApp üzerinden gerçekleşen yazışmaları izleyememekten ve bu tarz iletişim yazılımlarını Telekom tarafından vergilendirememekten şikayetçi.
Komisyon başkanı Abdullah El Darrab, WhatsApp ve benzeri iletişim platformlarıyla işbirliği ve Suudi Telekom servisleriyle uyum konusunda irtibatta olduklarını ancak henüz herhangi bir netice alınmadığını açıkladı.
El Darrab, Viber'ın geçen hafta bloke edildiğiniv, söz konusu uyumsuzluklar nedeniyle Skype uygulamasının da yasaklılar listesine girebileceğinin altını çizdi.
Komisyona yöneltilen "WhatsApp'in ne zaman yasaklanacağı" sorusu üzerine yetkililer kutsal Razaman ayının başlayacağı 9 temmuz tarihini işaret ettiler.
Skype uygulaması da yasaklanacaklar listesinin ilk sıralarında |
Suudi makamları Viber gibi WhatsApp ve Skype'ın da yerel yasaları çiğnediği noktasında ısrar ediyor.
Uluslararası aramalar ve metin yazışmaları ülkenin telefon operatörlerine yüklü kâr sağlıyor. Sayılarının 9 milyon olduğu tahmin edilen ve giderek artan Suudi Arabistan'daki göçmen işçiler için de iletişim uygulamaları son derece büyük önem taşıyor.
©Deutsche Welle Türkçe
Yıldızında en uzak gezegen bulundu
ABD Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA), yıldızıyla arasındaki bugüne kadar tespit edilen en uzak mesafeyi gözler önüne seren bir gezegen tespit etti. Hubble Uzay Teleskobu tarafından tespit edilen gezegenin, yıldız sistemlerinin oluşumu hakkındaki teorileri yeniden tartışmaya açabileceği belirtildi.
Gökbilimciker, Hydra (Su yılanı) takımyıldızında alışılmışın dışında bir keşifte bulundu. Güneş Sistemi dışında bugüne kadar yaklaşık 900 gezegen keşfeden astronomlar, yıldızıyla arasında rekor denilebilecek yeni bir gezegen bulunduğunu açıkladı.
Söz konusu gezegen, Dünyamızdan 176 ışık yılı mesafede yer alan TW Hydrae kırmızı cüce yıldızına ait. Kırmızı cücenin yörüngesindeki gezegen, yıldızından tam 13 milyar kilometre uzaklıkta yer alıyor.
NASA’nın sayfasından yapılan açıklamada, gezegenin yaklaşık 66 milyar kilometre çapındaki bir gaz ve toz diskinin içindeki 3 milyar kilometrelik bir boşlukta yer alıyor. NASA, ‘söz konusu boşluğun burada geçmekte olan bir gezegen tarafından (keşfedildiği belirtilen gezegen) oluştuğunu, gezegenin yörünge hareketi esnasında toz ve gazı tıpkı bir kar temizleme aracı gibi kenarlara ittiğini’ belirtti.
KABUL EDİLEN TEORİLERİ DEĞİŞTİREBİLİR
Yıldızından rekor mesafede bulunan gezegen, yıldız sistemlerindeki gezegenlerin oluşumu hakkındaki teorileri yeniden değerlendirmeye açacak gibi görünüyor.
TW Hydrae sisteminde yer alan gezegenin, bir kozmik enkaz diskinden geçen kozmik cismin toz ve gazı toplamasıyla oluştuğunu düşünülüyor. Gezegen, yıldızına olan mesafe arttıkça artan yörünge çapıyla daha yavaş hareket ediyor ve yıldıza daha yakın olan gezegenlere kıyasla daha yavaş kozmik enkaz topluyor.
NASA, yörüngesinde birden fazla gezegen olduğu düşünülen TW Hydrae kırmızı cücesinin, 8 milyar yaşında olduğunu tahmin ediyor. Bu tahmine rağmen, Dünya’nın 6 ila 28 katı büyüklüğünde olduğu düşünülen gezegenin, mevcut haline ulaşması için yaklaşık 20 milyar yıl gerektiği düşünülüyor. Bu bulgu da, gezegenin, yıldızının oluşmasından çok önce bir zamanda oluşmaya başladığını savunuyor.
Bir diğer teori ise kozmik enkaz diskindeki düzensizliğin zamanla çökmeye neden olduğu ve 8 milyar yıl içindeki bir zamanda gezegen oluşumu sağladığı yönünde.(ntvmsnbc)
Gökbilimciker, Hydra (Su yılanı) takımyıldızında alışılmışın dışında bir keşifte bulundu. Güneş Sistemi dışında bugüne kadar yaklaşık 900 gezegen keşfeden astronomlar, yıldızıyla arasında rekor denilebilecek yeni bir gezegen bulunduğunu açıkladı.
Söz konusu gezegen, Dünyamızdan 176 ışık yılı mesafede yer alan TW Hydrae kırmızı cüce yıldızına ait. Kırmızı cücenin yörüngesindeki gezegen, yıldızından tam 13 milyar kilometre uzaklıkta yer alıyor.
NASA’nın sayfasından yapılan açıklamada, gezegenin yaklaşık 66 milyar kilometre çapındaki bir gaz ve toz diskinin içindeki 3 milyar kilometrelik bir boşlukta yer alıyor. NASA, ‘söz konusu boşluğun burada geçmekte olan bir gezegen tarafından (keşfedildiği belirtilen gezegen) oluştuğunu, gezegenin yörünge hareketi esnasında toz ve gazı tıpkı bir kar temizleme aracı gibi kenarlara ittiğini’ belirtti.
KABUL EDİLEN TEORİLERİ DEĞİŞTİREBİLİR
Yıldızından rekor mesafede bulunan gezegen, yıldız sistemlerindeki gezegenlerin oluşumu hakkındaki teorileri yeniden değerlendirmeye açacak gibi görünüyor.
TW Hydrae sisteminde yer alan gezegenin, bir kozmik enkaz diskinden geçen kozmik cismin toz ve gazı toplamasıyla oluştuğunu düşünülüyor. Gezegen, yıldızına olan mesafe arttıkça artan yörünge çapıyla daha yavaş hareket ediyor ve yıldıza daha yakın olan gezegenlere kıyasla daha yavaş kozmik enkaz topluyor.
NASA, yörüngesinde birden fazla gezegen olduğu düşünülen TW Hydrae kırmızı cücesinin, 8 milyar yaşında olduğunu tahmin ediyor. Bu tahmine rağmen, Dünya’nın 6 ila 28 katı büyüklüğünde olduğu düşünülen gezegenin, mevcut haline ulaşması için yaklaşık 20 milyar yıl gerektiği düşünülüyor. Bu bulgu da, gezegenin, yıldızının oluşmasından çok önce bir zamanda oluşmaya başladığını savunuyor.
Bir diğer teori ise kozmik enkaz diskindeki düzensizliğin zamanla çökmeye neden olduğu ve 8 milyar yıl içindeki bir zamanda gezegen oluşumu sağladığı yönünde.(ntvmsnbc)
Sosyal Medyada İçerikler Okunmuyor Ama Paylaşılıyor
Dan Zarella‘nın geçtiğimiz yıl yayınladığı Twitter kullanıcılarının beşte bire yakın kısmının içerikleri okumadan ve hatta linklerine dahi tıklamadan paylaştıklarını ortaya koyan araştırmasından daha önce bahsetmiştik. Bu konuda Zarella’nın elde ettiği bulguları destekleyen yeni araştırmalar da yayınlanmaya devam ediyor.
Veri analizi şirketi Chartbeat‘in araştırmasına göre sosyal medyadaki kullanıcılar, internette karşılaştıkları içerikleri tamamen okumadan paylaşıyor. Üstelik içerikleri hiç okumadan paylaşan kullanıcıların oranı ise azımsanmayacak kadar fazla.
Araştırma kapsamında internette paylaşılan makalelerin okunma oranını inceleyen şirketin karşılaştığı veriler, özellikle içerik üreticileri açısından bir hayli önemli. Zira herhangi bir konu hakkında okuyucularını bilgilendirmek ve belki de bu anlamda kamuoyu yaratmak isteyen blogger’lardan, hedef kitlesiyle iletişim kurma çabasındaki markalara kadar içerik üreten herkes için göz önüne alınması gereken bir alışkanlık meydana gelmiş durumda.
Şirketin Twitter’daki araştırma sonuçları üzerinden hazırladığı tabloda, kullanıcıların paylaşılan makaleleri sonuna kadar okumadığı açıkça görülüyor. Ancak buna rağmen okuyucular ne anlattığından tamamen haberdar olmadıkları makaleleri takipçileriyle paylaşmaktan da çekinmiyor.
Son yıllarda bilginin özellikle sosyal medya üzerindeki hızlı akışı ve okuma sürelerine ayrılan zamanın giderek kısalması, kullanıcıları bir makale hakkında çabuk bir biçimde yargıya varma eğilimine yönlendiriyor. Hal böyle olunca okumadan paylaşanlar tarafında bazı içerik özellikleri öne çıkıyor.
Geçtiğimiz dönemde MIT tarafından yapılan bir araştırmada, başlıkların içerik paylaşan kişileri cezbeden ana noktalardan biri olduğu keşfedilmişti. Yine Dan Zarella’nın blogunda yer verdiği bu araştırmada sonuçlarında dikkat çekici başlıklara sahip makalelerin diğerlerine göre %40 daha fazla retweet aldığı ifade ediliyor.
Peki sizce verimlilik açısından hangisi daha önemli: İçeriklerin sosyal medyada paylaşılma sayıları mı? Yoksa makalenin yayınlandığı siteye daha çok ziyaretçi getirmesi mi?(sosyalmedya.co)
Veri analizi şirketi Chartbeat‘in araştırmasına göre sosyal medyadaki kullanıcılar, internette karşılaştıkları içerikleri tamamen okumadan paylaşıyor. Üstelik içerikleri hiç okumadan paylaşan kullanıcıların oranı ise azımsanmayacak kadar fazla.
Araştırma kapsamında internette paylaşılan makalelerin okunma oranını inceleyen şirketin karşılaştığı veriler, özellikle içerik üreticileri açısından bir hayli önemli. Zira herhangi bir konu hakkında okuyucularını bilgilendirmek ve belki de bu anlamda kamuoyu yaratmak isteyen blogger’lardan, hedef kitlesiyle iletişim kurma çabasındaki markalara kadar içerik üreten herkes için göz önüne alınması gereken bir alışkanlık meydana gelmiş durumda.
Şirketin Twitter’daki araştırma sonuçları üzerinden hazırladığı tabloda, kullanıcıların paylaşılan makaleleri sonuna kadar okumadığı açıkça görülüyor. Ancak buna rağmen okuyucular ne anlattığından tamamen haberdar olmadıkları makaleleri takipçileriyle paylaşmaktan da çekinmiyor.
Son yıllarda bilginin özellikle sosyal medya üzerindeki hızlı akışı ve okuma sürelerine ayrılan zamanın giderek kısalması, kullanıcıları bir makale hakkında çabuk bir biçimde yargıya varma eğilimine yönlendiriyor. Hal böyle olunca okumadan paylaşanlar tarafında bazı içerik özellikleri öne çıkıyor.
Geçtiğimiz dönemde MIT tarafından yapılan bir araştırmada, başlıkların içerik paylaşan kişileri cezbeden ana noktalardan biri olduğu keşfedilmişti. Yine Dan Zarella’nın blogunda yer verdiği bu araştırmada sonuçlarında dikkat çekici başlıklara sahip makalelerin diğerlerine göre %40 daha fazla retweet aldığı ifade ediliyor.
Peki sizce verimlilik açısından hangisi daha önemli: İçeriklerin sosyal medyada paylaşılma sayıları mı? Yoksa makalenin yayınlandığı siteye daha çok ziyaretçi getirmesi mi?(sosyalmedya.co)
Türkiye Niye Hedef Alındı?
İngiliz Guardian gazetesinin haberine göre İngiliz istihbaratı 2009'daki G20 zirvesi katılımcılarını gizlice dinledi. Dinlenenler arasında Maliye Bakanı Şimşek'in de bulunduğu bildirildi.
ABD Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) internet kullanıcılarını ve telefon görüşmelerini izlediğini basına sızdıran eski istihbarat mensubu Edward Snowden'ın belgelerine dayandırılan haber Guardian gazetesinin pazar günkü baskısında yayımlandı.
Habere göre 2009 yılında Londra'da yapılan G20 zirvesine katılan, aralarında müttefik Türkiye ve Güney Afrika'nın da bulunduğu ülkelerden temsilcilerin bilgisayarları ve telefon konuşmaları gizlice izlendi. Bazı delegelerin ise istihbarat teşkilatının önceden hazırladığı paravan internet kafelere yönlendirildiği iddia edildi. Bu sayede email hesaplarının izlenmesi ve şifrelerin ele geçirilmesinin hedeflendiğine işaret edildi.
Guardian, "Türkiye niye hedef alındı?" başlıklı haberinde ise Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve muhtemelen 15 kişilik heyetinin hedef alınmasını "elektronik ortamda yapılan gizli dinlemenin ne kadar ürkütücü boyutlara ulaştığının bir örneği" olarak değerlendirdi. 2 Eylül 2009'da Londra'da başlayan G20 maliye bakanları toplantısı ile ilgili 'son derece gizli' ibareli belgede, hedefin Ankara'nın malî reform ve regülasyon ile ilgili yaklaşımının yanı sıra Türkiye'nin diğer G20 üyeleriyle işbirliği isteğinde olup olmadığı bilgisine ulaşmak olduğu belirtiliyor.
'Başbakan haberdardı'
Haberde izlemelerin ardında ABD Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) İngiltere'deki karşılığı olan İngiltere Devlet İletişim Birimi'nin (GCHQ) bulunduğu iddia edildi. 45 analistin delegelerin konuşmalarını 24 saat izlediği ve operasyondan dönemin başbakanı Gordon Brown'un da haberdar olduğu iddia edildi.Kuzey İrlanda'da yapılacak G8 zirvesi öncesinde yayımlanan haber büyük ilgi gördü.
Öte yandan ABD'deki veri skandalına yeni boyutlar ekleniyor. Facebook ve Microsoft'un ardından Apple da ABD yönetiminin kendisinden istediği verilerle ilgili rakamları açıkladı. Şirketten yapılan açıklamada ABD resmî makamlarının kendilerinden geçtiğimiz 6 ayda 4 bin ila 5 bin veri istediği bildirildi. Verilerin hırsızlık gibi suçlar, kayıp vakaları ve ulusal güvenliği ilgilendiren konularda talep edildiği kaydedildi.
©Deutsche Welle Türkçe
ABD Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) internet kullanıcılarını ve telefon görüşmelerini izlediğini basına sızdıran eski istihbarat mensubu Edward Snowden'ın belgelerine dayandırılan haber Guardian gazetesinin pazar günkü baskısında yayımlandı.
Habere göre 2009 yılında Londra'da yapılan G20 zirvesine katılan, aralarında müttefik Türkiye ve Güney Afrika'nın da bulunduğu ülkelerden temsilcilerin bilgisayarları ve telefon konuşmaları gizlice izlendi. Bazı delegelerin ise istihbarat teşkilatının önceden hazırladığı paravan internet kafelere yönlendirildiği iddia edildi. Bu sayede email hesaplarının izlenmesi ve şifrelerin ele geçirilmesinin hedeflendiğine işaret edildi.
Guardian, "Türkiye niye hedef alındı?" başlıklı haberinde ise Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve muhtemelen 15 kişilik heyetinin hedef alınmasını "elektronik ortamda yapılan gizli dinlemenin ne kadar ürkütücü boyutlara ulaştığının bir örneği" olarak değerlendirdi. 2 Eylül 2009'da Londra'da başlayan G20 maliye bakanları toplantısı ile ilgili 'son derece gizli' ibareli belgede, hedefin Ankara'nın malî reform ve regülasyon ile ilgili yaklaşımının yanı sıra Türkiye'nin diğer G20 üyeleriyle işbirliği isteğinde olup olmadığı bilgisine ulaşmak olduğu belirtiliyor.
'Başbakan haberdardı'
Haberde izlemelerin ardında ABD Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) İngiltere'deki karşılığı olan İngiltere Devlet İletişim Birimi'nin (GCHQ) bulunduğu iddia edildi. 45 analistin delegelerin konuşmalarını 24 saat izlediği ve operasyondan dönemin başbakanı Gordon Brown'un da haberdar olduğu iddia edildi.Kuzey İrlanda'da yapılacak G8 zirvesi öncesinde yayımlanan haber büyük ilgi gördü.
Öte yandan ABD'deki veri skandalına yeni boyutlar ekleniyor. Facebook ve Microsoft'un ardından Apple da ABD yönetiminin kendisinden istediği verilerle ilgili rakamları açıkladı. Şirketten yapılan açıklamada ABD resmî makamlarının kendilerinden geçtiğimiz 6 ayda 4 bin ila 5 bin veri istediği bildirildi. Verilerin hırsızlık gibi suçlar, kayıp vakaları ve ulusal güvenliği ilgilendiren konularda talep edildiği kaydedildi.
©Deutsche Welle Türkçe
Gezi Parkı’nda Göstericiler Ne İstiyor?
Gezi Parkı’nın boşaltılmasının ardından başlayan protestolar, pazar günü geç saatlere kadar devam etti. KESK ve DİSK ile üç meslek örgütü polisin sert müdahalesini protesto için bugün bir gün süreyle iş bırakıyor.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu KESK, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TMMOB, Türk Tabipleri Birliği TTB ve Türk Diş Hekimleri Birliği TDB pazar günü yaptıkları toplantının ardından 17 Haziran'da bir gün süreyle iş bırakma kararı aldı.
Gezi Parkı’nın boşaltılmasının ardından başlayan protestolar, pazar günü geç saatlere kadar devam etti. KESK ve DİSK ile üç meslek örgütü polisin sert müdahalesini protesto için bugün bir gün süreyle iş bırakıyor.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu KESK, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TMMOB, Türk Tabipleri Birliği TTB ve Türk Diş Hekimleri Birliği TDB pazar günü yaptıkları toplantının ardından 17 Haziran'da bir gün süreyle iş bırakma kararı aldı.
Neden sokaklardalar?
İstanbul’a günlerdir zor günler yaşatan eylemler, Gezi Parkı’nın boşaltılmasının ardından doruk noktasına çıktı. Peki, insanlar neden sokaklara dökülüyor? Türkiye'yi ve hatta dünyayı ayağa kaldıran gösterilerin amacı ne? Eylemciler ne istiyor? 27 yaşındaki diş hekimi Deniz Ülgeroğlu, Taksim Meydanı’na bakan bir kaldırım taşında arkadaşlarıyla oturuyor. Ona neden buraya geldiğini soruyoruz.
Ülgeroğlu, “Hiçbir siyaset, parti ile en ufak bir alakam yok. Buraya gelmem için hiç kimse beni çağırmadı, mesaj atmadı. Ben şimdiye kadar hiçbir gösteriye, eyleme katılmadım. Diş hekimiyim. Beni buraya getiren şey, özgürlüğümün elimden alınıyor olması” yanıtını veriyor.
Gezi Parkı’ndaki eylemler Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Topçu Kışlası projesine karşı başlamıştı. Ancak sokağa çıkan gençlerin tek amacı artık Gezi Parkı değil. Onlar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ve onun tutumuna kızgın. Hukuk Fakültesi öğrencisi Burak Dilgeroğlu da Taksim Meydanı’na girmeye çalışan kalabalığın arasında neden bulunduğunu şöyle anlatıyor:
“Ben öncelikle polisin yaptıklarından dolayı buraya gelmem gerektiğini hissetim. Birikmiş çok fazla şey var. Hayatımın büyük bir kısmı onun iktidarında geçti. Ve söylemlerinden, her şeyi tek başına halletmesinden, bütün ülkeyi tek başına yönetiyor gibi davranmasından ve buna hakkı olmadığını bildiğimden ve buna inandığımdan buradayım.”
Herkesin ‘nedeni' farklı
Protesto gösterilerine katılan herkesin aslında başka bir amacı var. 34 yaşındaki öğretmen Eylem Köse için ise öncelikli gerekçe eğitimle ilgili sorunlar. Gezi Parkı’nın boşaltıldığı gece Kartal’dan Acıbadem’e kadar yürüdüğünü söyleyen Köse, “Öğretmenim, bir öğrencimle birlikte burada direnişteyim. Her şey için... Parasız eğitim, parasız sağlık, 4+4 sistemine karşı buradayım. Şiddet için buradayım, özgürlükler için, kadınlar için ve öğrencilerim için buradayım” diyor.
Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi’nden yansıyan manzara, bir olağanüstü hal bölgesini andırıyor. İstediğiniz sokaktan istediğiniz yere gidemiyorsunuz. İstiklal Caddesi’nden Taksim Meydanı’na gitmeye çalışanlardan biri olan ama bunu başaramayan Bilgi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yaman Akdeniz, yaşananları şaşkınlık ve tedirginlikle izlediğini söylüyor:
“Taksim’e gitmeye çalışıyoruz. Ama İstiklal’de bloke edilmiş bir şekilde bekliyoruz. Çünkü buradan iki saat kadar önce TOMA’lar geçti ve hiç beklenmedik şekilde iki taraftan gaz atıldı ve gözlerimiz yaşardı. Burada karşı tarafta kaldırımda oturan bazı kişileri kaldırıp gözaltına alıp götürdüler. Akşam gazetesinden birisi yine polis tarafından gözaltına alınıp götürüldü. Dolayısıyla olanları şaşkınlıkla izliyoruz. Tek yapmak istediğimiz barışçıl şekilde protesto etmek, Taksim'e gidebilmek. Sokağa çıkma yasağı yok, şu anda ben dâhil hiçbirimiz suç işlemedik. Elimizde taşlar yok, sadece kafamızı korumak için bu baretleri takıyoruz. Ama şu anda sokaklarda mahsur kalmış şekilde ne olacak diye bekliyoruz.”
İstanbul’un göbeğini savaş alanına döndüren eylemlerin daha ne kadar devam edeceği belirsiz. Ancak polisin kullandığı orantısız güce ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sert tutumuna tepki gösteren herkes akşam 21:00’de tenceresini, tavasını alıp cama çıkmaya devam ediyor.
©Deutsche Welle Türkçe
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu KESK, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TMMOB, Türk Tabipleri Birliği TTB ve Türk Diş Hekimleri Birliği TDB pazar günü yaptıkları toplantının ardından 17 Haziran'da bir gün süreyle iş bırakma kararı aldı.
Gezi Parkı’nın boşaltılmasının ardından başlayan protestolar, pazar günü geç saatlere kadar devam etti. KESK ve DİSK ile üç meslek örgütü polisin sert müdahalesini protesto için bugün bir gün süreyle iş bırakıyor.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu KESK, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TMMOB, Türk Tabipleri Birliği TTB ve Türk Diş Hekimleri Birliği TDB pazar günü yaptıkları toplantının ardından 17 Haziran'da bir gün süreyle iş bırakma kararı aldı.
Neden sokaklardalar?
İstanbul’a günlerdir zor günler yaşatan eylemler, Gezi Parkı’nın boşaltılmasının ardından doruk noktasına çıktı. Peki, insanlar neden sokaklara dökülüyor? Türkiye'yi ve hatta dünyayı ayağa kaldıran gösterilerin amacı ne? Eylemciler ne istiyor? 27 yaşındaki diş hekimi Deniz Ülgeroğlu, Taksim Meydanı’na bakan bir kaldırım taşında arkadaşlarıyla oturuyor. Ona neden buraya geldiğini soruyoruz.
Ülgeroğlu, “Hiçbir siyaset, parti ile en ufak bir alakam yok. Buraya gelmem için hiç kimse beni çağırmadı, mesaj atmadı. Ben şimdiye kadar hiçbir gösteriye, eyleme katılmadım. Diş hekimiyim. Beni buraya getiren şey, özgürlüğümün elimden alınıyor olması” yanıtını veriyor.
Gezi Parkı’ndaki eylemler Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Topçu Kışlası projesine karşı başlamıştı. Ancak sokağa çıkan gençlerin tek amacı artık Gezi Parkı değil. Onlar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ve onun tutumuna kızgın. Hukuk Fakültesi öğrencisi Burak Dilgeroğlu da Taksim Meydanı’na girmeye çalışan kalabalığın arasında neden bulunduğunu şöyle anlatıyor:
“Ben öncelikle polisin yaptıklarından dolayı buraya gelmem gerektiğini hissetim. Birikmiş çok fazla şey var. Hayatımın büyük bir kısmı onun iktidarında geçti. Ve söylemlerinden, her şeyi tek başına halletmesinden, bütün ülkeyi tek başına yönetiyor gibi davranmasından ve buna hakkı olmadığını bildiğimden ve buna inandığımdan buradayım.”
Herkesin ‘nedeni' farklı
Protesto gösterilerine katılan herkesin aslında başka bir amacı var. 34 yaşındaki öğretmen Eylem Köse için ise öncelikli gerekçe eğitimle ilgili sorunlar. Gezi Parkı’nın boşaltıldığı gece Kartal’dan Acıbadem’e kadar yürüdüğünü söyleyen Köse, “Öğretmenim, bir öğrencimle birlikte burada direnişteyim. Her şey için... Parasız eğitim, parasız sağlık, 4+4 sistemine karşı buradayım. Şiddet için buradayım, özgürlükler için, kadınlar için ve öğrencilerim için buradayım” diyor.
Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi’nden yansıyan manzara, bir olağanüstü hal bölgesini andırıyor. İstediğiniz sokaktan istediğiniz yere gidemiyorsunuz. İstiklal Caddesi’nden Taksim Meydanı’na gitmeye çalışanlardan biri olan ama bunu başaramayan Bilgi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yaman Akdeniz, yaşananları şaşkınlık ve tedirginlikle izlediğini söylüyor:
“Taksim’e gitmeye çalışıyoruz. Ama İstiklal’de bloke edilmiş bir şekilde bekliyoruz. Çünkü buradan iki saat kadar önce TOMA’lar geçti ve hiç beklenmedik şekilde iki taraftan gaz atıldı ve gözlerimiz yaşardı. Burada karşı tarafta kaldırımda oturan bazı kişileri kaldırıp gözaltına alıp götürdüler. Akşam gazetesinden birisi yine polis tarafından gözaltına alınıp götürüldü. Dolayısıyla olanları şaşkınlıkla izliyoruz. Tek yapmak istediğimiz barışçıl şekilde protesto etmek, Taksim'e gidebilmek. Sokağa çıkma yasağı yok, şu anda ben dâhil hiçbirimiz suç işlemedik. Elimizde taşlar yok, sadece kafamızı korumak için bu baretleri takıyoruz. Ama şu anda sokaklarda mahsur kalmış şekilde ne olacak diye bekliyoruz.”
İstanbul’un göbeğini savaş alanına döndüren eylemlerin daha ne kadar devam edeceği belirsiz. Ancak polisin kullandığı orantısız güce ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sert tutumuna tepki gösteren herkes akşam 21:00’de tenceresini, tavasını alıp cama çıkmaya devam ediyor.
©Deutsche Welle Türkçe
12 Haziran 2013
Apple Silindir Şeklindeki Yeni Bilgisayarını Tanıttı
Apple, dün başlayan geleneksel WWDC konferansında yeni ürünlerini gözler önüne sermeye başladı. İlk günün öne çıkan ürünlerinden biri, batarya gücü ve Wi-Fi bağlantı hızı güçlenen MacBook Air oldu.
Apple, San Francisco kentinde düzenlenen WWDC etkinliğinde notebook’u MacBook Air’in yeni modelini görücüye çıkardı. Macbook kadar ilgi çeken bir diğer bilgisayar da tabii ki Mac Pro oldu.
MacBook Air, özellikle batarya gücündeki artışla tüketicileri mennun edecek. 33 cm (13 inç) ekran genişliğine sahip olan noteook eski modeline kıyasla 7 yerine 12; 28 cm (11 inç) ekran genişliğine sahip olan model ise 5 yerine 9 saat batarya ömrüne sahip olacak.
Yeni MacBook Air, dördüncü nesil Intel Core i5 ve i7 işlemcilerine sahip olacak. Intel’in ‘video ve oyun performansını en az iki katına çıkaracağını’ öne sürdüğü Haswell kod adlı çipler, Computex etkinliğinde tanıtılmıştı.
Apple, yeni MacBook Air’in Intel HD Graphics 500 kartıyla grafik performansında yüzde 40’lık artış sunacağını vaat ediyor. 802.11ac Wi-Fi bağlantı özelliğine sahip olan MacBook Air’ler, 802.11n Wi-Fi üç katı, yani 1.3 Gbps bağlantı özelliği sunuyor.
Yeni modellerin bir diğer önemli özelliği, her ikisinde de belleğin iki katına çıkmış olması. Hem 13 hem de 11 inç modeller 128 ve 256 GB flash bellek ile sunulacak. 13 inç modeli, 512 GB’a kadar yükseltilebilecek.
4 GB RAM ile gelen MacBook Air’ler, 8 GB RAM’e yükseltilebilecek. Apple, yeni notebook’ların önceki modellerden yüxde 45, standart hard disklerden ise 9 kat daha hızlı flash belleğe sahip olduğunu açıkladı.
FaceTime HD kamera ile gelen notebook’lar, 720p çözünürlükte video çekim imkanı sunuyor. İki mikrofon, bir Thunderbolt portu ve 2 USB 3.0 portuna sahip.
Fiyatlar ise şöyle:
11 inç 128 GB: 999 dolar.
11 inç 256 GB: 1199 dolar.
13 inç 128 GB: 1099 dolar.
13 inç 256 GB: 1299 dolar.
Apple’ın uzun zamandır güncellemediği Mac Pro, büyük bir değişimle uzun bir aradan sonra teknoloji dünyasına sunuldu.
Silindir şeklindeki tasarımıyla uzay kapsülünü andıran Mac Pro, içindeki teknolojiyle beklentilerin bile üzerine çıktı.
Yeni nesil Xeon merkezi işlemci birimi bulunduran Mac Pro, bu sayede 12 çekirdek kapasitesine sahip.
İki adet AMD grafik işlemcisine sahip olan Mac Pro, Thunderbolt 2 bağlantısına ve 4K kalitesinde video oynatma özelliği sunuyor.
Intel’in Thunderbolt teknolojisiyle, Mac Pro 20 Gbps’ye çıkan veri transferlerine ulaşabilecek.
Apple, San Francisco kentinde düzenlenen WWDC etkinliğinde notebook’u MacBook Air’in yeni modelini görücüye çıkardı. Macbook kadar ilgi çeken bir diğer bilgisayar da tabii ki Mac Pro oldu.
MacBook Air, özellikle batarya gücündeki artışla tüketicileri mennun edecek. 33 cm (13 inç) ekran genişliğine sahip olan noteook eski modeline kıyasla 7 yerine 12; 28 cm (11 inç) ekran genişliğine sahip olan model ise 5 yerine 9 saat batarya ömrüne sahip olacak.
Yeni MacBook Air, dördüncü nesil Intel Core i5 ve i7 işlemcilerine sahip olacak. Intel’in ‘video ve oyun performansını en az iki katına çıkaracağını’ öne sürdüğü Haswell kod adlı çipler, Computex etkinliğinde tanıtılmıştı.
Apple, yeni MacBook Air’in Intel HD Graphics 500 kartıyla grafik performansında yüzde 40’lık artış sunacağını vaat ediyor. 802.11ac Wi-Fi bağlantı özelliğine sahip olan MacBook Air’ler, 802.11n Wi-Fi üç katı, yani 1.3 Gbps bağlantı özelliği sunuyor.
Yeni modellerin bir diğer önemli özelliği, her ikisinde de belleğin iki katına çıkmış olması. Hem 13 hem de 11 inç modeller 128 ve 256 GB flash bellek ile sunulacak. 13 inç modeli, 512 GB’a kadar yükseltilebilecek.
4 GB RAM ile gelen MacBook Air’ler, 8 GB RAM’e yükseltilebilecek. Apple, yeni notebook’ların önceki modellerden yüxde 45, standart hard disklerden ise 9 kat daha hızlı flash belleğe sahip olduğunu açıkladı.
FaceTime HD kamera ile gelen notebook’lar, 720p çözünürlükte video çekim imkanı sunuyor. İki mikrofon, bir Thunderbolt portu ve 2 USB 3.0 portuna sahip.
Fiyatlar ise şöyle:
11 inç 128 GB: 999 dolar.
11 inç 256 GB: 1199 dolar.
13 inç 128 GB: 1099 dolar.
13 inç 256 GB: 1299 dolar.
Apple’ın uzun zamandır güncellemediği Mac Pro, büyük bir değişimle uzun bir aradan sonra teknoloji dünyasına sunuldu.
Silindir şeklindeki tasarımıyla uzay kapsülünü andıran Mac Pro, içindeki teknolojiyle beklentilerin bile üzerine çıktı.
Yeni nesil Xeon merkezi işlemci birimi bulunduran Mac Pro, bu sayede 12 çekirdek kapasitesine sahip.
İki adet AMD grafik işlemcisine sahip olan Mac Pro, Thunderbolt 2 bağlantısına ve 4K kalitesinde video oynatma özelliği sunuyor.
Intel’in Thunderbolt teknolojisiyle, Mac Pro 20 Gbps’ye çıkan veri transferlerine ulaşabilecek.
Playstation 4 Sonunda Görücüye Çıktı
Sony, Şubat ayında sadece kontrol cihzını tanıttığı PlayStation 4’ün konsolunu da gözler önüne serdi.
Beklenenden daha küçük ve keskin köşelere sahip bir şekilde beliren konsol, en büyük rakibi Xbox One’a karşı düşük fiyatı ve eski oyunlarla uyumlu olmasıyla avantaj sağlamayı amaçlıyor.
Sony, dün Los Angeles kentinde düzenlenen E3 Konferansı’nda yeni nesil oyun konsolu, PlayStation 4’ü tanıttı. Sonbaharda piyasaya sürüleceği belirtilen konsolun fiyatı, 399 dolar olacak.
Microsoft’un geçtiğimiz ay tanıttığı Xbox One oyun konsolu ise Kasım ayında 499 dolardan ilk olarak ABD’de satışa sunuacak. Xbox One, PS 4’e kıyasla eski oyunlarla uyumlu değil.
Sony, dün yaptığı sunumda PS 4’ün ‘kullanılmış oyunlar konusunda hiçbir kısıtlamaya gitmeyeceğini’ ve sadece ‘online kimlik doğrulama’ gerektireceğini belirtti.
Tasarımıyla Xbox One’a benzeyen PS 4, aynı zamanda rakibiyle aynı rengi (siyah) paylaşıyor.
Sony CEO’su Jack Tretton, yaptığı sunumda, “Bir oyun aldığınızda, o oyunu kullanma hakkına sahipsiniz.... Eğer 24 saat içinde kimlik doğrulama yapmazsanız, oyunlarınızın çalışmayacağı gibi bir durum söz konusu olmayacak” dedi.
Kısaca, CD ile çalışan oyunları oynamak için internete bağlanmak zorunda olmadığını gibi, 24 saat içinde kimlik doğrulama da yapmak zorunda kalmayacaksınız.
Sony’nin eski oyunların kullanımı ve oyun takası veya kullanımında herhangi bir kısıtlama koymaması, PS 4’ün tercih edilebilirliğini ciddi ölçüde etkileyebilir.
Tretton, ‘oyunların perakendecilerde takas edilebileceğini’ belirtirken, oyunu ömrünüz boyunca saklayabilir, takas edebilir veya arkadaşlarınıza ödünç verebilirsiniz.
VentureBeat sitesinin verdiği bilgiye göre, perakendecilerin dışında başka yetkililerle oyun takas edilemezken, oyunlarınızı ödünç vereceğiniz arkadaşınızın da en az 30 gündür arkadaş listenizde yer alıyor olması lazım.
Sony’nin, bu önlemlerle eBay ve diğer online perakendecilere düşecek ikinci el oyunların önüne geçmeyi planladığı belirtildi.
Gecede oyun tanıtımını Bungie Stüdyoları'nın FPS oyunu 'Destiny' ile yapan Sony, yeni konsolla sunulacak oyunların arasında 'Final Fantasy XV', 'Kingdom Hearts III', ve The Dark Sorcerer'ın olacağını belirtti.
Konsolda sunulacak diğer birçok oyundan bazıları da Ray’s the Dead, Secret Ponchos, Octodad: Dadliest Catch, Mercenary Kings, Don’t Starve, The Witness, Oddworld: Abe’s Oddysee, Galak-Z.
Beklenenden daha küçük ve keskin köşelere sahip bir şekilde beliren konsol, en büyük rakibi Xbox One’a karşı düşük fiyatı ve eski oyunlarla uyumlu olmasıyla avantaj sağlamayı amaçlıyor.
Sony, dün Los Angeles kentinde düzenlenen E3 Konferansı’nda yeni nesil oyun konsolu, PlayStation 4’ü tanıttı. Sonbaharda piyasaya sürüleceği belirtilen konsolun fiyatı, 399 dolar olacak.
Microsoft’un geçtiğimiz ay tanıttığı Xbox One oyun konsolu ise Kasım ayında 499 dolardan ilk olarak ABD’de satışa sunuacak. Xbox One, PS 4’e kıyasla eski oyunlarla uyumlu değil.
Sony, dün yaptığı sunumda PS 4’ün ‘kullanılmış oyunlar konusunda hiçbir kısıtlamaya gitmeyeceğini’ ve sadece ‘online kimlik doğrulama’ gerektireceğini belirtti.
Tasarımıyla Xbox One’a benzeyen PS 4, aynı zamanda rakibiyle aynı rengi (siyah) paylaşıyor.
Sony CEO’su Jack Tretton, yaptığı sunumda, “Bir oyun aldığınızda, o oyunu kullanma hakkına sahipsiniz.... Eğer 24 saat içinde kimlik doğrulama yapmazsanız, oyunlarınızın çalışmayacağı gibi bir durum söz konusu olmayacak” dedi.
Kısaca, CD ile çalışan oyunları oynamak için internete bağlanmak zorunda olmadığını gibi, 24 saat içinde kimlik doğrulama da yapmak zorunda kalmayacaksınız.
Sony’nin eski oyunların kullanımı ve oyun takası veya kullanımında herhangi bir kısıtlama koymaması, PS 4’ün tercih edilebilirliğini ciddi ölçüde etkileyebilir.
Tretton, ‘oyunların perakendecilerde takas edilebileceğini’ belirtirken, oyunu ömrünüz boyunca saklayabilir, takas edebilir veya arkadaşlarınıza ödünç verebilirsiniz.
VentureBeat sitesinin verdiği bilgiye göre, perakendecilerin dışında başka yetkililerle oyun takas edilemezken, oyunlarınızı ödünç vereceğiniz arkadaşınızın da en az 30 gündür arkadaş listenizde yer alıyor olması lazım.
Sony’nin, bu önlemlerle eBay ve diğer online perakendecilere düşecek ikinci el oyunların önüne geçmeyi planladığı belirtildi.
Gecede oyun tanıtımını Bungie Stüdyoları'nın FPS oyunu 'Destiny' ile yapan Sony, yeni konsolla sunulacak oyunların arasında 'Final Fantasy XV', 'Kingdom Hearts III', ve The Dark Sorcerer'ın olacağını belirtti.
Konsolda sunulacak diğer birçok oyundan bazıları da Ray’s the Dead, Secret Ponchos, Octodad: Dadliest Catch, Mercenary Kings, Don’t Starve, The Witness, Oddworld: Abe’s Oddysee, Galak-Z.
Darwinizm Son Buluşları Açıklayamıyor
İngiltere'nin en prestijli üniversitelerinden King's College London'da (KCL) genetik epidemiyoloji profesörü Tim Spector, radikal Darwinizm'in son buluşları açıklayamadığını söyledi.
Spector, biyoloji derslerinde iletilen inançların sorgulanması gerektiğini vurguladı.
İngiltere'deki ikizler üzerine araştırma yapan ve kaydını tutan TwinsUK programının başkanlığını yürüten Spector'ın, Darwin'i delilleriyle çürüten kitabının İspanyolcası “Post-Darwin. Kaderimiz genlerimiz tarafından önceden belirlenmiş değil" adıyla bugün Planeta yayınevinden çıktı.
Dört sene öncesine kadar, 600 bilimsel çalışması bulunan ve ikna omuş bir Darwinci olan Profesör Tim Spector, ikizler üzerine yaptığı çalışmalar sonucu genlerin sanılanın aksine o kadar belirleyici olmadığını görmüş.
Prof. Dr. Spector, aynı DNA'ya sahip adeta tam tamına klonlanmış olan yüzlerce ikiz çiftlerin genetiği, sağlığı, kişiliği ve davranışları üzerine 21 senelik tecrübeye sahip.
NEO-DARWİNCİLER BİYOLOJİDEKİ İLERLEMELERİ YAVAŞLATTI
El Confidencial gazetesine konuşan Spector, “Aynı çevrede yetişmiş aynı öğretmenden ders almış iki ikiz önceden tahmin edilemeyen bir şekilde farklı tepkiler veriyor. Çalışmamda 14 yaşında iken anne babaları boşanan bazı ikizlerle de mülakat yaptım. Her biri farklı tepki verdi. Birinin iştahı kesilirken öbürü fazla yemeye başlamış. Zamanla hayatları farklı çizgide devam ettiği görülüyor.” dedi.
Yüzlerce ikizin gelişimini gözlemleyen Tim Spector, bunlar arasındaki farklılıkların benzerliklerinden daha önemli olabileceği ve genlerin tek başına o kadar önem taşımadığı sonucuna varmış.
Tim Spector, son araştırmaların yayınlandığı Post-Darwin kitabında, genetik kalıtım hakkındaki genel düşüncenin yanlış olduğu, radikal Darwinizmin en son buluşları açıklayamadığı ve biyoloji dersinde iletilen inançları sorgulanması gerektiği belirtiliyor.
Genlerin hastalıklar üzerine yapılan araştırmalarda çok önemli olduğunun altını çizen Tim Spector, ancak genlerin tek başlarına gelecekte insan sağlığını nasıl olacağı ve ne tip hastalığa yakalanacağı konularında öngörücü olarak işe yaramadığını ifade etti.
Birçok ortak noktaya rağmen ikizlerdeki farklılıkların epigenetikten kaynaklandığını belirten Profesör Spector, genlerin hayat boyunca değişikliğe uğradığını ve bu değişikliğin gelecek nesle de aktarılabileceğini söyledi.
Genetik ve evrimle tartışmalarda çok fazla ideolojik arka planın olduğunu kaydeden İngiliz bilim adamı Tim Spector, "Neo-Darwincilerin çok katı dünya görüşü var, epigenetik gibi biyolojinin bazı alanlarındaki ilerlemeyi yavaşlattılar." dedi.
Spector, biyoloji derslerinde iletilen inançların sorgulanması gerektiğini vurguladı.
İngiltere'deki ikizler üzerine araştırma yapan ve kaydını tutan TwinsUK programının başkanlığını yürüten Spector'ın, Darwin'i delilleriyle çürüten kitabının İspanyolcası “Post-Darwin. Kaderimiz genlerimiz tarafından önceden belirlenmiş değil" adıyla bugün Planeta yayınevinden çıktı.
Dört sene öncesine kadar, 600 bilimsel çalışması bulunan ve ikna omuş bir Darwinci olan Profesör Tim Spector, ikizler üzerine yaptığı çalışmalar sonucu genlerin sanılanın aksine o kadar belirleyici olmadığını görmüş.
Prof. Dr. Spector, aynı DNA'ya sahip adeta tam tamına klonlanmış olan yüzlerce ikiz çiftlerin genetiği, sağlığı, kişiliği ve davranışları üzerine 21 senelik tecrübeye sahip.
NEO-DARWİNCİLER BİYOLOJİDEKİ İLERLEMELERİ YAVAŞLATTI
El Confidencial gazetesine konuşan Spector, “Aynı çevrede yetişmiş aynı öğretmenden ders almış iki ikiz önceden tahmin edilemeyen bir şekilde farklı tepkiler veriyor. Çalışmamda 14 yaşında iken anne babaları boşanan bazı ikizlerle de mülakat yaptım. Her biri farklı tepki verdi. Birinin iştahı kesilirken öbürü fazla yemeye başlamış. Zamanla hayatları farklı çizgide devam ettiği görülüyor.” dedi.
Yüzlerce ikizin gelişimini gözlemleyen Tim Spector, bunlar arasındaki farklılıkların benzerliklerinden daha önemli olabileceği ve genlerin tek başına o kadar önem taşımadığı sonucuna varmış.
Tim Spector, son araştırmaların yayınlandığı Post-Darwin kitabında, genetik kalıtım hakkındaki genel düşüncenin yanlış olduğu, radikal Darwinizmin en son buluşları açıklayamadığı ve biyoloji dersinde iletilen inançları sorgulanması gerektiği belirtiliyor.
Genlerin hastalıklar üzerine yapılan araştırmalarda çok önemli olduğunun altını çizen Tim Spector, ancak genlerin tek başlarına gelecekte insan sağlığını nasıl olacağı ve ne tip hastalığa yakalanacağı konularında öngörücü olarak işe yaramadığını ifade etti.
Birçok ortak noktaya rağmen ikizlerdeki farklılıkların epigenetikten kaynaklandığını belirten Profesör Spector, genlerin hayat boyunca değişikliğe uğradığını ve bu değişikliğin gelecek nesle de aktarılabileceğini söyledi.
Genetik ve evrimle tartışmalarda çok fazla ideolojik arka planın olduğunu kaydeden İngiliz bilim adamı Tim Spector, "Neo-Darwincilerin çok katı dünya görüşü var, epigenetik gibi biyolojinin bazı alanlarındaki ilerlemeyi yavaşlattılar." dedi.
11 Haziran 2013
Telefon Skandalını Sızdıran Kişi Ortaya Çıktı
Geçmişte, CIA ve Ulusal Güvenlik Dairesi için çalışan 29 yaşındaki Edward Snowden, gazetelere bilgiyi sızdıran kişinin kendisi olduğunu söyledi
Amerikan istihbarat birimlerinin telefon kayıtlarını takibe aldığı ve Internet şirketlerinin veri tabanlarına girdiği yolundaki haberin kaynağı ortaya çıktı.
29 yaşındaki Edward Snowden, Guardian ile Washington Post gazetelerini arayarak konuyla ilgili bilgileri aktardığını söyledi.
Geçmişte, CIA için bilgisayar teknisyeni olarak çalışan Snowden, Ulusal Güvenlik Dairesi için de taşeron olarak çalışmış.
Halen Hong Kong’da bulunan Snowden, saklanmayacağını, yaptığının doğru olduğuna inandığını söyledi. Snowden, hükümetin potansiyel terör tehditlerini belirlemek üzere yürüttüğü programı açıklamakla büyük bir risk aldığının farkında olduğunu da kaydetti.
Edward Snowden, ifade özgürlüğü olan ve kişisel bilgilerin gizliliğine saygı gösterilen herhangi bir ülkeye sığınmak istediğini de söyledi.
Amerikalı yetkililer programın varlığını inkar etmedi, ancak telefonların dinlenmediğini, sadece arama kayıtlarının alındığını bildirdi. İstihbarat yetkilileri, Internet şirketlerinin veri tabanlarına sağladıkları erişim sayesinde çok sayıda terör eylemini engellediklerini de belirtti.
Adalet Bakanlığı, bilgilerin sızdırılmasıyla ilgili soruşturma başlattı, ancak konuyla ilgili olarak fazla ayrıntı vermedi.
İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, İngiliz istihbarat programlarının yasal olduğunu ve kişisel hakları tehdit etmediğini söyledi. Ancak Bakan, Amerika Ulusal Güvenlik Dairesi ile işbirliği yapıp yapmadıkları konusunda bilgi vermedi.
Snowden, gazetecilere Pazar günü gönderdiği mektupta, “Tarihte, birkaç terör örgütünün veya hukuksuz devletin yarattığı tehditlerin çok daha büyüklerinin üstesinden, bu tür programlar olmadan, geldik. İstihbaratın önemini inkar etmiyorum, ancak, topyekun programlara, herkesin izleme altına alınmasına karşıyım. Bu programlar, özgür topluma ve onların kurumlarına, alınmamış istihbarattan daha büyük bir tehlikedir” dedi.
Amerikalı istihbarat yetkilileri, bu programların açıklanmasının ulusal güvenlik açısından büyük bir sorun oluşturduğunu söylüyor.(amerikanınsesi.com)
Amerikan istihbarat birimlerinin telefon kayıtlarını takibe aldığı ve Internet şirketlerinin veri tabanlarına girdiği yolundaki haberin kaynağı ortaya çıktı.
29 yaşındaki Edward Snowden, Guardian ile Washington Post gazetelerini arayarak konuyla ilgili bilgileri aktardığını söyledi.
Geçmişte, CIA için bilgisayar teknisyeni olarak çalışan Snowden, Ulusal Güvenlik Dairesi için de taşeron olarak çalışmış.
Halen Hong Kong’da bulunan Snowden, saklanmayacağını, yaptığının doğru olduğuna inandığını söyledi. Snowden, hükümetin potansiyel terör tehditlerini belirlemek üzere yürüttüğü programı açıklamakla büyük bir risk aldığının farkında olduğunu da kaydetti.
Edward Snowden, ifade özgürlüğü olan ve kişisel bilgilerin gizliliğine saygı gösterilen herhangi bir ülkeye sığınmak istediğini de söyledi.
Amerikalı yetkililer programın varlığını inkar etmedi, ancak telefonların dinlenmediğini, sadece arama kayıtlarının alındığını bildirdi. İstihbarat yetkilileri, Internet şirketlerinin veri tabanlarına sağladıkları erişim sayesinde çok sayıda terör eylemini engellediklerini de belirtti.
Adalet Bakanlığı, bilgilerin sızdırılmasıyla ilgili soruşturma başlattı, ancak konuyla ilgili olarak fazla ayrıntı vermedi.
İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, İngiliz istihbarat programlarının yasal olduğunu ve kişisel hakları tehdit etmediğini söyledi. Ancak Bakan, Amerika Ulusal Güvenlik Dairesi ile işbirliği yapıp yapmadıkları konusunda bilgi vermedi.
Snowden, gazetecilere Pazar günü gönderdiği mektupta, “Tarihte, birkaç terör örgütünün veya hukuksuz devletin yarattığı tehditlerin çok daha büyüklerinin üstesinden, bu tür programlar olmadan, geldik. İstihbaratın önemini inkar etmiyorum, ancak, topyekun programlara, herkesin izleme altına alınmasına karşıyım. Bu programlar, özgür topluma ve onların kurumlarına, alınmamış istihbarattan daha büyük bir tehlikedir” dedi.
Amerikalı istihbarat yetkilileri, bu programların açıklanmasının ulusal güvenlik açısından büyük bir sorun oluşturduğunu söylüyor.(amerikanınsesi.com)
Türkiye’den Vatikan’a protesto notası
Türkiye, Katolik dünyasının ruhanî lideri Papa Francisco’nun Ermeni soykırımı ile ilgili açıklamaları nedeniyle Ankara'daki Vatikan Büyükelçisi’ne protesto notası verdi.
Ankara, 3 Haziran’da Ermeni Katolik Patriği 19. Tarmouni’yi kabulü sırasında, 1915 olaylarını "20’inci yüzyılın ilk soykırımı" olarak nitelendiren Papa Francisco'nun açıklamalarına tepki gösterdi. Ankara'daki Vatikan Büyükelçiliği'ne konuyla ilgili protesto notası verildi.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı da internet sitesinde yayınladığı açıklamada, Papa'nın açıklamalarını “kabul edilemez” olarak nitelendirerek kınadı. Açıklamada, “Papalık makamından beklenen taşıdığı ruhani makamın sorumluluğu altında, tarihi olaylardan husumet çıkarmak yerine dünya barışına katkı sağlamasıdır” denildi.
Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında, “Vatikan’ın Ankara büyükelçisi, 7 Haziran 2013 günü Dışişleri Bakanlığı’na davet edilerek Papa Francisco'nun ifadelerinin kesinlikle kabul edilemez olduğu, soykırım iddialarına ilişkin görüş ve hassasiyetlerimizle beraber iletilmiş, Vatikan tarafınca ikili ilişkilerimizde onarılması zor sonuçlar doğurabilecek adımlar atılmasından imtina edilmesinin önemi vurgulanmıştır” ifadeleri kullanıldı.
Vatikan'dan henüz bir açıklama geldi.
©Deutsche Welle Türkçe
Ankara, 3 Haziran’da Ermeni Katolik Patriği 19. Tarmouni’yi kabulü sırasında, 1915 olaylarını "20’inci yüzyılın ilk soykırımı" olarak nitelendiren Papa Francisco'nun açıklamalarına tepki gösterdi. Ankara'daki Vatikan Büyükelçiliği'ne konuyla ilgili protesto notası verildi.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı da internet sitesinde yayınladığı açıklamada, Papa'nın açıklamalarını “kabul edilemez” olarak nitelendirerek kınadı. Açıklamada, “Papalık makamından beklenen taşıdığı ruhani makamın sorumluluğu altında, tarihi olaylardan husumet çıkarmak yerine dünya barışına katkı sağlamasıdır” denildi.
Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında, “Vatikan’ın Ankara büyükelçisi, 7 Haziran 2013 günü Dışişleri Bakanlığı’na davet edilerek Papa Francisco'nun ifadelerinin kesinlikle kabul edilemez olduğu, soykırım iddialarına ilişkin görüş ve hassasiyetlerimizle beraber iletilmiş, Vatikan tarafınca ikili ilişkilerimizde onarılması zor sonuçlar doğurabilecek adımlar atılmasından imtina edilmesinin önemi vurgulanmıştır” ifadeleri kullanıldı.
Vatikan'dan henüz bir açıklama geldi.
©Deutsche Welle Türkçe
'Gezi' Arapları ikiye böldü
Türkiye’de Başbakan Erdoğan’ı hedef alan gösteriler Arap dünyasını, özellikle de İslamcıların iktidarda olduğu Mısır ve Tunus‘u ikiye bölmüş durumda.
Türkiye’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan gösteriler ve Başbakan'ın eylemlere yönelik tutumu, Arap dünyasını, özellikle de İslamcıların iktidarda olduğu Mısır ve Tunus‘u ikiye bölmüş durumda. Bir yanda Erdoğan ve AKP modelini örnek aldığını her fırsatta dile getiren Mısır’da Müslüman Kardeşler ve Tunus’ta Ennahda hareketleri, diğer yanda Arap Baharı’nın baş kahramanları olan, sosyal medya üzerinden daha fazla demokrasi ve özgürlük taleplerinde bulunan gençlik.
İstanbul‘da Gezi Parkı’na inşaat projesini protesto ile başlayan ve ülke çapına yayılan protesto hareketinin Arap Baharı ile karşılaştırılamayacağı konusunda hemen herkes hemfikir. Bunun en önemli nedeni AKP iktidarının demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş olması. Arap Baharı ile kurulan paralellik ise protestoların odağında demokrasi ve özgürlük taleplerinin bulunması ve sosyal medyanın organizasyon ve koordinasyonda yoğun kullanımı.
İslamcılar ile laikler arasında kutuplaşma
Özellikle İslamcı hükümetlerin iktidarda olduğu Mısır ve Tunus'ta İslamcılarla laikler arasında giderek artan bir kutuplaşma gözlemleniyor. Peki 2011 yılında Arap Baharı’nı yaşayan ülkeler Türkiye’deki gelişmeleri nasıl görüyor?
DW Arapça Yayınlar Sorumlusu Rainer Sollich, özellikle de İslamcıların iktidarda olduğu Mısır ve Tunus’ta kamuoyunun Türkiye’deki olaylar konusunda ikiye bölündüğünü belirtiyor ve ekliyor: "Türkiye’deki protestolar Arap dünyasında çok geniş ve değişik yankı buldu. Kamuoyu bir parça daha bölündü bile diyebiliriz. Devrimcilerin başından beri aktif olduğu sosyal ağlarda, özellikle Mısır ve Tunus’ta Türk protestoculara yönelik çok büyük sempati var, videolar olsun, fotoğraflar olsun internette pekçok paylaşım var, dayanışma mesajları var. Ama bunun tersi eğilimler de söz konusu. Özellikle de Tunus ve Mısır’da hükümet kaynaklı olarak protesto hareketleri gözden düşürülmeye, kötülenmeye çalışılıyor. Hükümete yakın gazetelerde Türk göstericilere yabancı ajan yaftası yapıştırılması ya da bir gazetede içkili olduğu anlaşılan bir göstericinin yanında bir köpekle resminin yer alması gibi. İçki ve köpek, bunlar Arap kültürüne bakıldığında çok açık karalama çabaları.“
'Hükümetlerin muhalefeti zayıflatma çabası'
Mısır’da Müslüman Kardeşler’in Hürriyet ve Adalet Partisi’nin basın sözcüsü, Türk göstericilerin özgürlük ve demokrasiyle işinin olmadığını belirterek, protesto hareketini antidemokratik, din karşıtı bir hareket olarak nitelendirdi. Rainer Sollich bunda, hükümetin kendi ülkesindeki muhalefeti zayıflatma çabasının da rol oynadığını belirtiyor. Mısır’da muhalefet, Devlet Başkanı Muhammed Mursi’nin görev başındaki birinci yılının dolduğu 30 Haziran’da kitle gösterilerine hazırlanıyor.
Peki Arap ülkelerinde muhalefet ne kadar güçlü? Arap dünyası uzmanı Rainer Sollich şöyle yanıtlıyor: “Bunu söylemek aslında hep zordur. Çünkü sonuçta belirleyici olan her zaman sandıktan çıkan sonuçlardır. Ama tabii ki Arap dünyasında çok güçlü laik bir kesim olduğuna dair en iyi örnek, Mısır’dır. Tabii Mısır’da Hrıstiyan azınlık da bu grupta. Ama Tunus’ta da toplumun giderek İslamîleştirilmesi çabalarına karşı güçlü bir direniş var. Unutmamalı ki Tunus, gerçi katı bir diktatörlüğe sahipti ama çok katı laik bir yapıya da sahipti. Ve özellikle de pek çok modern, genç kadın Tunus’ta her şeyin tersine dönmesinden, sürekli başörtüsü takma baskısına maruz kalmaktan korkuyor. Aslında kısmen Türkiye’de de gözlemleyebildiğimiz çok benzer gelişmeler bunlar.”
'Erdoğan'ın söylemi tehlikeli'
DW Arapça Yayınlar Sorumlusu Rainer Sollich, Türkiye’yi, Türk toplum ve siyaset yapısını da yakından tanıyan bir isim. Türkiye’deki protesto hareketinin siyasete olası etkileri konusunda, “Arap dünyası konusunda uzman olmama rağmen Tunus ve Mısır’daki devrimleri önceden tahayyül bile edemezdim. Dolayısıyla Türkiye ile ilgili tahminlerde de çok dikkatli olmak gerek. Sonucun oldukça açıkta olduğunu düşünüyorum, gerçek güç dengelerini kestirebilmek zor. Erdoğan taraftarlarının da küçümsenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Şu an cadde ve meydanlarda Erdoğan'ı protesto eden çok sayıda gösterici görsek de… Ne olacağının ucu oldukça açık diye düşünüyorum. Gerginliğin tırmanması tehlikesi var. Erdoğan siyasî karşıtlarına yönelik çok sert bir söylem içinde ve bunu son derece tehlikeli görüyorum” diyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Türkiye’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan gösteriler ve Başbakan'ın eylemlere yönelik tutumu, Arap dünyasını, özellikle de İslamcıların iktidarda olduğu Mısır ve Tunus‘u ikiye bölmüş durumda. Bir yanda Erdoğan ve AKP modelini örnek aldığını her fırsatta dile getiren Mısır’da Müslüman Kardeşler ve Tunus’ta Ennahda hareketleri, diğer yanda Arap Baharı’nın baş kahramanları olan, sosyal medya üzerinden daha fazla demokrasi ve özgürlük taleplerinde bulunan gençlik.
İstanbul‘da Gezi Parkı’na inşaat projesini protesto ile başlayan ve ülke çapına yayılan protesto hareketinin Arap Baharı ile karşılaştırılamayacağı konusunda hemen herkes hemfikir. Bunun en önemli nedeni AKP iktidarının demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş olması. Arap Baharı ile kurulan paralellik ise protestoların odağında demokrasi ve özgürlük taleplerinin bulunması ve sosyal medyanın organizasyon ve koordinasyonda yoğun kullanımı.
İslamcılar ile laikler arasında kutuplaşma
Özellikle İslamcı hükümetlerin iktidarda olduğu Mısır ve Tunus'ta İslamcılarla laikler arasında giderek artan bir kutuplaşma gözlemleniyor. Peki 2011 yılında Arap Baharı’nı yaşayan ülkeler Türkiye’deki gelişmeleri nasıl görüyor?
DW Arapça Yayınlar Sorumlusu Rainer Sollich, özellikle de İslamcıların iktidarda olduğu Mısır ve Tunus’ta kamuoyunun Türkiye’deki olaylar konusunda ikiye bölündüğünü belirtiyor ve ekliyor: "Türkiye’deki protestolar Arap dünyasında çok geniş ve değişik yankı buldu. Kamuoyu bir parça daha bölündü bile diyebiliriz. Devrimcilerin başından beri aktif olduğu sosyal ağlarda, özellikle Mısır ve Tunus’ta Türk protestoculara yönelik çok büyük sempati var, videolar olsun, fotoğraflar olsun internette pekçok paylaşım var, dayanışma mesajları var. Ama bunun tersi eğilimler de söz konusu. Özellikle de Tunus ve Mısır’da hükümet kaynaklı olarak protesto hareketleri gözden düşürülmeye, kötülenmeye çalışılıyor. Hükümete yakın gazetelerde Türk göstericilere yabancı ajan yaftası yapıştırılması ya da bir gazetede içkili olduğu anlaşılan bir göstericinin yanında bir köpekle resminin yer alması gibi. İçki ve köpek, bunlar Arap kültürüne bakıldığında çok açık karalama çabaları.“
'Hükümetlerin muhalefeti zayıflatma çabası'
Mısır’da Müslüman Kardeşler’in Hürriyet ve Adalet Partisi’nin basın sözcüsü, Türk göstericilerin özgürlük ve demokrasiyle işinin olmadığını belirterek, protesto hareketini antidemokratik, din karşıtı bir hareket olarak nitelendirdi. Rainer Sollich bunda, hükümetin kendi ülkesindeki muhalefeti zayıflatma çabasının da rol oynadığını belirtiyor. Mısır’da muhalefet, Devlet Başkanı Muhammed Mursi’nin görev başındaki birinci yılının dolduğu 30 Haziran’da kitle gösterilerine hazırlanıyor.
Peki Arap ülkelerinde muhalefet ne kadar güçlü? Arap dünyası uzmanı Rainer Sollich şöyle yanıtlıyor: “Bunu söylemek aslında hep zordur. Çünkü sonuçta belirleyici olan her zaman sandıktan çıkan sonuçlardır. Ama tabii ki Arap dünyasında çok güçlü laik bir kesim olduğuna dair en iyi örnek, Mısır’dır. Tabii Mısır’da Hrıstiyan azınlık da bu grupta. Ama Tunus’ta da toplumun giderek İslamîleştirilmesi çabalarına karşı güçlü bir direniş var. Unutmamalı ki Tunus, gerçi katı bir diktatörlüğe sahipti ama çok katı laik bir yapıya da sahipti. Ve özellikle de pek çok modern, genç kadın Tunus’ta her şeyin tersine dönmesinden, sürekli başörtüsü takma baskısına maruz kalmaktan korkuyor. Aslında kısmen Türkiye’de de gözlemleyebildiğimiz çok benzer gelişmeler bunlar.”
'Erdoğan'ın söylemi tehlikeli'
DW Arapça Yayınlar Sorumlusu Rainer Sollich, Türkiye’yi, Türk toplum ve siyaset yapısını da yakından tanıyan bir isim. Türkiye’deki protesto hareketinin siyasete olası etkileri konusunda, “Arap dünyası konusunda uzman olmama rağmen Tunus ve Mısır’daki devrimleri önceden tahayyül bile edemezdim. Dolayısıyla Türkiye ile ilgili tahminlerde de çok dikkatli olmak gerek. Sonucun oldukça açıkta olduğunu düşünüyorum, gerçek güç dengelerini kestirebilmek zor. Erdoğan taraftarlarının da küçümsenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Şu an cadde ve meydanlarda Erdoğan'ı protesto eden çok sayıda gösterici görsek de… Ne olacağının ucu oldukça açık diye düşünüyorum. Gerginliğin tırmanması tehlikesi var. Erdoğan siyasî karşıtlarına yönelik çok sert bir söylem içinde ve bunu son derece tehlikeli görüyorum” diyor.
© Deutsche Welle Türkçe
10 Haziran 2013
Kişiliğinizin Ortaya Çıkması İçin 50 Tweet Yeterli Oluyor!
Sosyal ağlar aracılığıyla bir insanın kişiliği hakkında doğru çıkarımlarda bulunmak bilimsel olarak mümkün. IBM’in Almaden Araştırma Merkezi’ndeki bir grup araştırmacının yeni çalışmasına göre bir Twitter kullanıcısının kişiliğini yorumlamak için 50 tweet yeterli oluyor.
Üç aylık süreçte 90 milyon Twitter kullanıcısının analiz edildiği araştırmada, bir kişinin kişilik yapısı 50 ila 200 tweet arasında anlaşılabiliyor.
Raporda, doğrudan kişiliği belirlemese de bazı kelimelerin karakter yapısındaki ipuçlarını ortaya çıkardığı ifade edilirken, bu nedenle reklamverenlerin Twitter’daki potansiyel müşterileri için özel hedefleme stratejileri uygulayabileceği ve mevcut takipçileri için ise daha derin bilgiler elde edebileceğine dikkat çekiliyor.
2010 yılından bu yana devam eden araştırma Economist‘te yer alan habere göre bu yıl sonunda reklam ve pazarlama şirketlerinin kullanabileceği bir ürün haline getirilecek. Kullanıcıların favori renginin ne olduğu ya da hangi akıllı telefonla ilgilendiği gibi veriler, şüphesiz reklam şirketleri açısından oldukça değerli. Belirtilene göre kullanıcılar hakkında derin içgörüler sunması beklenen bu yeni reklam aracı, finans hizmeti sunan şirketler test ediliyor.
Diğer yandan sosyal medyada yaptığınız gözlemler sonucu muhtemelen siz de birçok arkadaşınızın paylaşımlarına bakarak kişiliği hakkında yorum yaparken buluyorsunuzdur. Digital Jungle tarafından hazırlanan infografikte etrafınızda görmeye alıştığınız farklı kişiliklerin kısa analizlerini bulabilirsiniz.(sosyalmedya.co)
Üç aylık süreçte 90 milyon Twitter kullanıcısının analiz edildiği araştırmada, bir kişinin kişilik yapısı 50 ila 200 tweet arasında anlaşılabiliyor.
Raporda, doğrudan kişiliği belirlemese de bazı kelimelerin karakter yapısındaki ipuçlarını ortaya çıkardığı ifade edilirken, bu nedenle reklamverenlerin Twitter’daki potansiyel müşterileri için özel hedefleme stratejileri uygulayabileceği ve mevcut takipçileri için ise daha derin bilgiler elde edebileceğine dikkat çekiliyor.
2010 yılından bu yana devam eden araştırma Economist‘te yer alan habere göre bu yıl sonunda reklam ve pazarlama şirketlerinin kullanabileceği bir ürün haline getirilecek. Kullanıcıların favori renginin ne olduğu ya da hangi akıllı telefonla ilgilendiği gibi veriler, şüphesiz reklam şirketleri açısından oldukça değerli. Belirtilene göre kullanıcılar hakkında derin içgörüler sunması beklenen bu yeni reklam aracı, finans hizmeti sunan şirketler test ediliyor.
Diğer yandan sosyal medyada yaptığınız gözlemler sonucu muhtemelen siz de birçok arkadaşınızın paylaşımlarına bakarak kişiliği hakkında yorum yaparken buluyorsunuzdur. Digital Jungle tarafından hazırlanan infografikte etrafınızda görmeye alıştığınız farklı kişiliklerin kısa analizlerini bulabilirsiniz.(sosyalmedya.co)
Taksim Meydanı'nda En Kalabalık Miting
Taksim Meydanı’nda Gezi Parkı eylemlerine destek vermek için geniş katılımlı bir miting düzenlendi. Mitingte eylemcilerin talepleri bir kez daha dile getirildi.
Taksim Dayanışması’nın öncülüğünde Gezi Parkı eylemlerine destek amacıyla Taksim Meydanı’nda düzenlenen mitinge sivil toplum kuruluşları geniş destek verdi. Binlerce kişinin toplandığı meydanda bir yandan sloganlar atılırken, diğer yandan da çeşitli müzik gruplarının verdiği konserler dinlendi.
Taleplerini bir kez daha dile getiren Taksim Dayanışması, Gezi Parkı’nın park olarak kalmasını, Topçu Kışlası ya da başka bir yapılaşma olmayacağına dair resmi bir açıklama yapılması, şiddet olaylarından sorumlu olanların cezalandırılması, gözaltına alınanların serbest bırakılması ve ayrıca Taksim ve Kızılay’da toplanma yasağının sona erdirilmesini istediklerini kaydetti.
Taksim Dayanışması yaptığı açıklamada, “Uğrunda mücadele edilen ‘üç beş ağacın‘ çok fazla dalı olduğu görülmelidir. Milyonlarca insanın öfkesinin bir anda ortaya çıkmadığı, yıllardır biriken bir tepkinin yansıması olduğu anlaşılmalıdır“ ifadelerine yer verdi.
Erdoğan’ın eylemcilerine yönelik suçlamalarına da yanıt veren Taksim Dayanışması, “Bizi marjinaller, illegaller diye karalamaya çalışsa da haklılığımızdan şüphe duyulamayacağının farkında. Kamusal bir alan olarak parkına ve meydanına sahip çıkanların, daha özgür bir ülke talep edenlerin vandalizmle, yıkıcılıkla, çapulculukla suçlanması hiç kimse için inandırıcı değil. ABD emperyalizmi ile kol kola olan bir hükümetin ‘faiz lobisine‘ kahramanlık taslaması ise komediden ibarettir“ eleştirisinde bulundu.
Taraftarlar yürüdü
Cumartesi akşamı da Beşiktaş futbol takımının taraftar grubu Çarşı'nın önderliğinde Beşiktaş ve Fenerbahçe takımlarının binlerce taraftarı Taksim Meydanı'na birlikte yürüdü.
Gezi Parkı eylemlerine destek veren diğer gruplarla birlikte on binlerce kişinin doldurduğu Taksim Meydanı, protestoların başlamasından bu yana en kalabalık saatlerini yaşadı.
Taksim'de şenlik havası hakimken polis, İstanbul'un Gazi Mahallesi'nde ve Ankara'da eylemcilere müdahale etti.
Gazi Mahallesi'nde barikat kuran grupla polis arasında arbede yaşandı. Polis biber gazı ve tazyikli suyla gruba müdahale ederken, protesto gösterisi düzenlemek isteyen grup da polise taş, havai fisek ve molotof kokteyli atarak karşılık verdi. Grup polisin müdahalesinin ardından dağıldı.
Başkent Ankara'da da Gezi Parkı'ndaki olayları protesto için Atatürk Bulvarı'nı trafiğe kapatan gruba da polis tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etti.
Dün akşam saatlerinde polisin müdahalesiyle ara sokaklara kaçan göstericiler daha sonra Atatürk Bulvarı'nda yeniden toplandı. Polis de göstericilere yeniden TOMA'larla tazyikli su sıktı. Ankara'da polisin müdahale etmediği Kuğulu Park'taki göstericiler ise Gezi Parkı eylemcilerine destek vermeye devam ediyor.(Deutsche Welle Türkçe)
Taksim Dayanışması’nın öncülüğünde Gezi Parkı eylemlerine destek amacıyla Taksim Meydanı’nda düzenlenen mitinge sivil toplum kuruluşları geniş destek verdi. Binlerce kişinin toplandığı meydanda bir yandan sloganlar atılırken, diğer yandan da çeşitli müzik gruplarının verdiği konserler dinlendi.
Taleplerini bir kez daha dile getiren Taksim Dayanışması, Gezi Parkı’nın park olarak kalmasını, Topçu Kışlası ya da başka bir yapılaşma olmayacağına dair resmi bir açıklama yapılması, şiddet olaylarından sorumlu olanların cezalandırılması, gözaltına alınanların serbest bırakılması ve ayrıca Taksim ve Kızılay’da toplanma yasağının sona erdirilmesini istediklerini kaydetti.
Taksim Dayanışması yaptığı açıklamada, “Uğrunda mücadele edilen ‘üç beş ağacın‘ çok fazla dalı olduğu görülmelidir. Milyonlarca insanın öfkesinin bir anda ortaya çıkmadığı, yıllardır biriken bir tepkinin yansıması olduğu anlaşılmalıdır“ ifadelerine yer verdi.
Erdoğan’ın eylemcilerine yönelik suçlamalarına da yanıt veren Taksim Dayanışması, “Bizi marjinaller, illegaller diye karalamaya çalışsa da haklılığımızdan şüphe duyulamayacağının farkında. Kamusal bir alan olarak parkına ve meydanına sahip çıkanların, daha özgür bir ülke talep edenlerin vandalizmle, yıkıcılıkla, çapulculukla suçlanması hiç kimse için inandırıcı değil. ABD emperyalizmi ile kol kola olan bir hükümetin ‘faiz lobisine‘ kahramanlık taslaması ise komediden ibarettir“ eleştirisinde bulundu.
Taraftarlar yürüdü
Cumartesi akşamı da Beşiktaş futbol takımının taraftar grubu Çarşı'nın önderliğinde Beşiktaş ve Fenerbahçe takımlarının binlerce taraftarı Taksim Meydanı'na birlikte yürüdü.
Gezi Parkı eylemlerine destek veren diğer gruplarla birlikte on binlerce kişinin doldurduğu Taksim Meydanı, protestoların başlamasından bu yana en kalabalık saatlerini yaşadı.
Taksim'de şenlik havası hakimken polis, İstanbul'un Gazi Mahallesi'nde ve Ankara'da eylemcilere müdahale etti.
Gazi Mahallesi'nde barikat kuran grupla polis arasında arbede yaşandı. Polis biber gazı ve tazyikli suyla gruba müdahale ederken, protesto gösterisi düzenlemek isteyen grup da polise taş, havai fisek ve molotof kokteyli atarak karşılık verdi. Grup polisin müdahalesinin ardından dağıldı.
Başkent Ankara'da da Gezi Parkı'ndaki olayları protesto için Atatürk Bulvarı'nı trafiğe kapatan gruba da polis tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etti.
Dün akşam saatlerinde polisin müdahalesiyle ara sokaklara kaçan göstericiler daha sonra Atatürk Bulvarı'nda yeniden toplandı. Polis de göstericilere yeniden TOMA'larla tazyikli su sıktı. Ankara'da polisin müdahale etmediği Kuğulu Park'taki göstericiler ise Gezi Parkı eylemcilerine destek vermeye devam ediyor.(Deutsche Welle Türkçe)
Hayatınızı 30 saniyede bir kaydedin!
Üzerine takılan kişinin hayatını her 30 saniyede bir fotoğraflayan Memoto isimli cihazın üretimine başlandı. Bu yazın sonlarında raflarda yerini alması bekleniyor.
Konuyla ilgili açıklamada bulunan Memoto şirketinin CEO'su Martin Källström, yaka ya da gömlek üzerine takılan kameranın 5 megapiksel çözünürlüğe ve 8GB depolama alanına sahip olduğunu söyledi. GPS özelliği de bulunan cihaz iki güne kadar şarj edilmeden kullanılabiliyor. Ürünün bu yıl Ağustos veya Eylül ayında satışa sunulması bekleniyor.
Şu an fiyatı 279 dolar (522 lira) olarak belirlenen 1,4 inçlik cihaz 4 bin ön sipariş almış durumda.
Memoto, insanların hayatlarının her detayını kaydetmesi gerektiği yönündeki "yaşam günlüğü" fikrinin sadece son ürünlerinden birisi. Google'ın gözlüğü ile kıyaslandığında daha az dikkat çekici olan ürün için Källström cihazı dikkat çekici olmadan görünebilir olacak şekilde tasarladıklarını söyledi.
Källström, "Kamerayı tasarlarken önceliğimiz insanların fotoğraf çekildiğini fark etmelerini ancak bunu yaparken de dikkatleri dağıtmamasını sağlamaktı" dedi.(wsj.com)
-Bu yazı Techeurope bloğunda yayınlanmıştır
Konuyla ilgili açıklamada bulunan Memoto şirketinin CEO'su Martin Källström, yaka ya da gömlek üzerine takılan kameranın 5 megapiksel çözünürlüğe ve 8GB depolama alanına sahip olduğunu söyledi. GPS özelliği de bulunan cihaz iki güne kadar şarj edilmeden kullanılabiliyor. Ürünün bu yıl Ağustos veya Eylül ayında satışa sunulması bekleniyor.
Şu an fiyatı 279 dolar (522 lira) olarak belirlenen 1,4 inçlik cihaz 4 bin ön sipariş almış durumda.
Memoto, insanların hayatlarının her detayını kaydetmesi gerektiği yönündeki "yaşam günlüğü" fikrinin sadece son ürünlerinden birisi. Google'ın gözlüğü ile kıyaslandığında daha az dikkat çekici olan ürün için Källström cihazı dikkat çekici olmadan görünebilir olacak şekilde tasarladıklarını söyledi.
Källström, "Kamerayı tasarlarken önceliğimiz insanların fotoğraf çekildiğini fark etmelerini ancak bunu yaparken de dikkatleri dağıtmamasını sağlamaktı" dedi.(wsj.com)
-Bu yazı Techeurope bloğunda yayınlanmıştır
9 Haziran 2013
Florida'da Aslanburger Ve Tacos Hizmeti; Yer miydiniz? (Medya Baronu Özel)
Bir Aslanburger ısırma fikri damak için cazip olmayabilir (veya hayal) ama bir kargaşaya neden olacağı kesin. Florida merkezli fast food zinciri sadece aslanburger değil tanesi 35$ olan aslan etinden tacoslar da menüye ekledi.
Peki bu et (satmak ve yemek için legal olan) aslında nereden geliyor?
Açıklamalara göre vahşi aslanlar bu gruba dahil değil. Genellikle sirklerde ki hayvanların yanı sıra, hayvanat bahçeleri, egzotik hayvan besleyip bunlardan kurtulmak isteyen hayvan sahiplerinin ve çiftlikteki büyük kedilerin olacağı söyleniyor.
Bu konuda kritikler ise aslan eti pazarının çok küçük olduğu, Gıda ve İlaç dairesi'nden uygun denetim garantisi verilemiyeceği, buna ek olarak aslan eti tadının çok beğenilmesi halinde pazarın büyüme yaratacağı ve muhtemelen vahşi aslanları tehlikeye atacağı yönünde.
Peki bu et (satmak ve yemek için legal olan) aslında nereden geliyor?
Açıklamalara göre vahşi aslanlar bu gruba dahil değil. Genellikle sirklerde ki hayvanların yanı sıra, hayvanat bahçeleri, egzotik hayvan besleyip bunlardan kurtulmak isteyen hayvan sahiplerinin ve çiftlikteki büyük kedilerin olacağı söyleniyor.
Bu konuda kritikler ise aslan eti pazarının çok küçük olduğu, Gıda ve İlaç dairesi'nden uygun denetim garantisi verilemiyeceği, buna ek olarak aslan eti tadının çok beğenilmesi halinde pazarın büyüme yaratacağı ve muhtemelen vahşi aslanları tehlikeye atacağı yönünde.
Politikacılar, Milyarderler ve Bazı Kişilerden Oluşan Bu Grup Gizlice Dünyayı mı Yönetiyor? (Medya Baronu Özel)
138 dünyaca ünlü milyarder, banka yöneticileri, savunma şefleri, politikacılar, kraliyet ve petrol baronları oldukça özel bir toplantı için İngiltere, Grove Hotel'de toplandı.
Önümüzdeki dört gün boyunca, bu çok önemli insanlar en iyi yemekler, şarap ve ultra lüks konaklama ile tüm dünyanın geleceği ve kaderini tartışacak.
Komplo teorisyenleri, bu grubun dünyanın siyasi ve ekonomik faaliyetlerini kontrol ettiklerinden emin olduklarını belirtiyorlar.
Halka son zamanlarda varlığını kabul ettiren Bilderberg grubu bu toplantılarda 21 ülke tarafından temsil edilmektedir.
Bazı konuklar arasında, Şansölye George Osborne, Hollanda Prensesi Beatrix, Uluslararası Para Fonu Christine Lagarde, Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, efsanevi politikacı Henry Kissinger ve David Petraeus, eski Ordu genel ve CIA direktörü başkanları yer alır.
Ayrıca , BP, Shell, HSBC ve Goldman Sachs gibi büyük şirketlerin yanı sıra yaklaşık 60 büyük uluslararası şirketin başkanları da katılacak.
61. toplantısını yapacak olan grubun ilki 1954 yılında Hollanda, Hotel de Bilderberg de gerçekleşmiş olup orjinal amacı ise "Avrupa ve Amerika arasında diyaloğu teşvik." idi.
Toplantıları ilk organize eden kişi Polonyalı bir sürgün olan ve Avrupa Birliği savunucusu Joseph Retinger, kominizmin yayılmasını engellemek ve Amerikan Düşmanlığının önüne geçmek için bu toplantıları organize etmiştir.
Peki bu seçkin topluluğu benzer politik hareketlerden ayıran şey nedir? Sessizlik! Sessizlik bu toplantıların kodudur.Konuklar, gelecek yıl tekrar bu toplantılara katılmak istiyorsa toplantının içeriğini ve katılan kişileri asla açıklamamakla yükümlüdürler.
Tony Blair parlemanto tarafından bu toplantılara katılıp katılmadığı sorularını kesin bir dille yalanlamıştı.Yine Tony Blair 1993 yılında bu grubun üyesi olduğu ortaya çıkarıldığında "Evet, aslında gerçekten yararlı bir grup var" demişti.
Usame bin Ladin, Oklahoma bombacısı Timothy McVeigh ve Londra çivi bombacısı David Copeland Bilderberg'in tüm dünyanın kaderini ellerinde tuttuğunu iddia etmişti.
Bir Yunan piskopos Bilderberg'in, Lucifer mürüdlerince zalim bir dünya diktatörlüğü oluşturduklarını söylemişti.
Dedikodular, bu yılki toplantıların konusunun Batı ekonomisi, siber savaşlar, Avrupa Birliği ve tabii ki Orta Doğu siyaseti olduğunu söylüyor.
Eski Çalışma bakanı ve Bilderberg üyesi David Healey, yazar David Ronson'a yaptığı açıklamada '' Grubun tamamen hayırsever niyetleri var ve sadece insan ırkının güvenliğini korumak istiyor.'' dedi.
Önümüzdeki dört gün boyunca, bu çok önemli insanlar en iyi yemekler, şarap ve ultra lüks konaklama ile tüm dünyanın geleceği ve kaderini tartışacak.
Komplo teorisyenleri, bu grubun dünyanın siyasi ve ekonomik faaliyetlerini kontrol ettiklerinden emin olduklarını belirtiyorlar.
Halka son zamanlarda varlığını kabul ettiren Bilderberg grubu bu toplantılarda 21 ülke tarafından temsil edilmektedir.
Bazı konuklar arasında, Şansölye George Osborne, Hollanda Prensesi Beatrix, Uluslararası Para Fonu Christine Lagarde, Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, efsanevi politikacı Henry Kissinger ve David Petraeus, eski Ordu genel ve CIA direktörü başkanları yer alır.
Ayrıca , BP, Shell, HSBC ve Goldman Sachs gibi büyük şirketlerin yanı sıra yaklaşık 60 büyük uluslararası şirketin başkanları da katılacak.
61. toplantısını yapacak olan grubun ilki 1954 yılında Hollanda, Hotel de Bilderberg de gerçekleşmiş olup orjinal amacı ise "Avrupa ve Amerika arasında diyaloğu teşvik." idi.
Toplantıları ilk organize eden kişi Polonyalı bir sürgün olan ve Avrupa Birliği savunucusu Joseph Retinger, kominizmin yayılmasını engellemek ve Amerikan Düşmanlığının önüne geçmek için bu toplantıları organize etmiştir.
Peki bu seçkin topluluğu benzer politik hareketlerden ayıran şey nedir? Sessizlik! Sessizlik bu toplantıların kodudur.Konuklar, gelecek yıl tekrar bu toplantılara katılmak istiyorsa toplantının içeriğini ve katılan kişileri asla açıklamamakla yükümlüdürler.
Tony Blair parlemanto tarafından bu toplantılara katılıp katılmadığı sorularını kesin bir dille yalanlamıştı.Yine Tony Blair 1993 yılında bu grubun üyesi olduğu ortaya çıkarıldığında "Evet, aslında gerçekten yararlı bir grup var" demişti.
Usame bin Ladin, Oklahoma bombacısı Timothy McVeigh ve Londra çivi bombacısı David Copeland Bilderberg'in tüm dünyanın kaderini ellerinde tuttuğunu iddia etmişti.
Bir Yunan piskopos Bilderberg'in, Lucifer mürüdlerince zalim bir dünya diktatörlüğü oluşturduklarını söylemişti.
Dedikodular, bu yılki toplantıların konusunun Batı ekonomisi, siber savaşlar, Avrupa Birliği ve tabii ki Orta Doğu siyaseti olduğunu söylüyor.
Eski Çalışma bakanı ve Bilderberg üyesi David Healey, yazar David Ronson'a yaptığı açıklamada '' Grubun tamamen hayırsever niyetleri var ve sadece insan ırkının güvenliğini korumak istiyor.'' dedi.
'İngiltere, Türkiye'ye Biber Gazı Satışını Yasaklasın' Çağrısı
İngiltere'nin Türkiye'ye binlerce sterlin değerinde biber gazı sattığı ortaya çıktı.
Times gazetesi, bugünkü sayısında İngiltere hükümetinin Türkiye'ye gözyaşartıcı gaz satışını yasaklaması için çağrıların artmakta olduğunu duyurdu.
Laura Pitel imzalı haberde, İstanbul'da barışçıl küçük bir gösterinin tazyikli su ve gazlı müdahaleyle dağıtıldığı, bu olayın da ülke genelinde huzursuzluğun fitilini ateşlediği aktarılıyor.
3 kişinin hayatını kaybettiği olaylarda, 48'i ağır olmak üzere 5 bin kişinin yaralandığı da haberdeki ayrıntılar arasında.
Times'ın haberine göre, stratejik ihracat verileri üzerinde yapılan incelemeler, 32 bin sterlin değerinde satış için ruhsat verildiğini ortaya koyuyor.
Bu ruhsatların hangi şirketlere verildiği henüz belirlenmiş değil.
Habere göre, İngiltere ayrıca bazı ''gösterilerin bastırılması'' amaçlı bazı malzemelerin satışı konusunda da üç yıllık açık ruhsat verdi. Verilen izin plastik ve ahşap copların ve eylemcilerin tespit edilmesinde kullanılan boyaların satışına da olanak sağlıyor.
Sanayi Bakanlığı'ndan bir sözcü, Türkiye'den son yaşanan protestoların ardından varolan ihracat izinlerinin gözden geçirildiğini belirterek, İngiltere'nin dünyada sıkı silah ihracatı denetimine sahip ülkelerinden olduğunu ve insan hakları ihlalleri iddialarına ''özel bir dikkat'' gösterdiklerini vurguladı.
Silah ticaretine karşı faaliyet yürüten gruplardan Campaign Against Arms Trade uzmanlarından Ian Pritchard, İngiltere'nin bu ruhsatları askıya alması gerektiğini söyledi.
Türkiye'nin ''defolu bir insan hakları sicili'' olduğunu kaydeden Pritchard, ''Bu, protestocuları hedef alan son şiddet olaylarından önce de belgelenmişti'' dedi.
Son olaylarda kullanıldı mı?
Buna karşın Türkiye'nin silah satışı konusunda İngiltere tarafından ''öncelikli pazar'' olarak tanımlandığını ve özel silah şirketleri adına silah satışı için çaba harcadığını kaydeden Pritchard, ''İngiltere'de üretilen silahların bu son protestolarda kullanılıp kullanılmadığını bilmiyoruz, ama Türk yetkilileri bunları istedikleri yerde istedikleri zaman kullanmaktan alıkoyacak bir şey yok. Silahlar kullanılmak için satın alınır'' dedi.
Uluslararası Af Örgütü - Amnesty International'ın İngiltere ofisinden Allan Hogarth da, İngiltere'ye ''protestoculara yönelik dehşet verici ölçüdeki şiddetli müdahalesinin ardından Türkiye'yle ilişkilerini gözden geçirmesi çağrısında bulundu.
Komite Başkanı: Erdoğan demokratik yolla seçildi
Ancak Parlamento Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Richard Ottoway, İngiltere'ye ''bu zor zamanında müttefikinin yanında durması'' çağrısı yaptı.
Ottoway, ''Bu Arap baharı değil. Erdoğan demokratik yollarla seçildi, güçlü bir anayasaya uygun davranan meşru bir başbakan'' dedi.
Londra'da da isyanlar yaşandığında polisin bastırmak için çaba gösterdiğini belirten Ottoway, ''Türkiye'de olup bitenlere karışmamalıyız'' görüşünü dile getirdi.
Eski savunma bakanlarından, silah satışlarını denetleyen parlamento komitelerinin başkanı Sir John Stanley de, hükümetin ülke içinde baskı amaçlı kullanılma riski durumunda silah satış ruhsatı verilmesinin yasaklanmasını öngören bir politikası olduğunu belirterek, Türkiye'nin bu konuda ''çizgiyi aşıp aşmadığının'' bakanların kendi tespitleri olacağını vurguladı.(bbcturkce)
Times gazetesi, bugünkü sayısında İngiltere hükümetinin Türkiye'ye gözyaşartıcı gaz satışını yasaklaması için çağrıların artmakta olduğunu duyurdu.
Laura Pitel imzalı haberde, İstanbul'da barışçıl küçük bir gösterinin tazyikli su ve gazlı müdahaleyle dağıtıldığı, bu olayın da ülke genelinde huzursuzluğun fitilini ateşlediği aktarılıyor.
3 kişinin hayatını kaybettiği olaylarda, 48'i ağır olmak üzere 5 bin kişinin yaralandığı da haberdeki ayrıntılar arasında.
Times'ın haberine göre, stratejik ihracat verileri üzerinde yapılan incelemeler, 32 bin sterlin değerinde satış için ruhsat verildiğini ortaya koyuyor.
Bu ruhsatların hangi şirketlere verildiği henüz belirlenmiş değil.
Habere göre, İngiltere ayrıca bazı ''gösterilerin bastırılması'' amaçlı bazı malzemelerin satışı konusunda da üç yıllık açık ruhsat verdi. Verilen izin plastik ve ahşap copların ve eylemcilerin tespit edilmesinde kullanılan boyaların satışına da olanak sağlıyor.
Sanayi Bakanlığı'ndan bir sözcü, Türkiye'den son yaşanan protestoların ardından varolan ihracat izinlerinin gözden geçirildiğini belirterek, İngiltere'nin dünyada sıkı silah ihracatı denetimine sahip ülkelerinden olduğunu ve insan hakları ihlalleri iddialarına ''özel bir dikkat'' gösterdiklerini vurguladı.
Silah ticaretine karşı faaliyet yürüten gruplardan Campaign Against Arms Trade uzmanlarından Ian Pritchard, İngiltere'nin bu ruhsatları askıya alması gerektiğini söyledi.
Türkiye'nin ''defolu bir insan hakları sicili'' olduğunu kaydeden Pritchard, ''Bu, protestocuları hedef alan son şiddet olaylarından önce de belgelenmişti'' dedi.
Son olaylarda kullanıldı mı?
Buna karşın Türkiye'nin silah satışı konusunda İngiltere tarafından ''öncelikli pazar'' olarak tanımlandığını ve özel silah şirketleri adına silah satışı için çaba harcadığını kaydeden Pritchard, ''İngiltere'de üretilen silahların bu son protestolarda kullanılıp kullanılmadığını bilmiyoruz, ama Türk yetkilileri bunları istedikleri yerde istedikleri zaman kullanmaktan alıkoyacak bir şey yok. Silahlar kullanılmak için satın alınır'' dedi.
Uluslararası Af Örgütü - Amnesty International'ın İngiltere ofisinden Allan Hogarth da, İngiltere'ye ''protestoculara yönelik dehşet verici ölçüdeki şiddetli müdahalesinin ardından Türkiye'yle ilişkilerini gözden geçirmesi çağrısında bulundu.
Komite Başkanı: Erdoğan demokratik yolla seçildi
Ancak Parlamento Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Richard Ottoway, İngiltere'ye ''bu zor zamanında müttefikinin yanında durması'' çağrısı yaptı.
Ottoway, ''Bu Arap baharı değil. Erdoğan demokratik yollarla seçildi, güçlü bir anayasaya uygun davranan meşru bir başbakan'' dedi.
Londra'da da isyanlar yaşandığında polisin bastırmak için çaba gösterdiğini belirten Ottoway, ''Türkiye'de olup bitenlere karışmamalıyız'' görüşünü dile getirdi.
Eski savunma bakanlarından, silah satışlarını denetleyen parlamento komitelerinin başkanı Sir John Stanley de, hükümetin ülke içinde baskı amaçlı kullanılma riski durumunda silah satış ruhsatı verilmesinin yasaklanmasını öngören bir politikası olduğunu belirterek, Türkiye'nin bu konuda ''çizgiyi aşıp aşmadığının'' bakanların kendi tespitleri olacağını vurguladı.(bbcturkce)
Ankara'da göstericileri dağıtırken kullanılan gazın yarattığı sis. (Fotoğraf: Hasan Tüfekçi) |
Apple’ın iWatch’ı Bu Yılın Sonuna Doğru Piyasaya Sürmesi Bekleniyor
Apple‘ın uzun zamandır beklenen akıllı saati iWatch‘ı bu yılın ikinci yarısında piyasaya sürmeye hazırlandığı iddiaları güçleniyor. Bu yılın başında iWatch için çalışmalara başlayan Apple cephesinden sürekli ürünün özellikleri ile ilgili dedikodular gelmeye devam ederken, akıllı saatlerin ne zaman piyasaya sürüleceği konusundaki belirsizlik sürüyordu. Cnet‘in haberine göre iWatch 2014′e sarkmadan, bu yıl içinde bileklerimizdeki yerini alabilecek.
Citi analisti Glen Yeung’un açıklamasına göre Apple’ın bu ay içinde tedarik zincirine üretime başlamaları için bilgi vermesi bekleniyor. Üreticiler iWatch için tüm hazırlıklarını tamamlamış durumda. Yeung’a göre bu yüzden Apple’ın iWatch’ı bu yılın ikinci yarısında piyasaya sürmesi oldukça kuvvetli bir ihtimal. Yeung’a göre üreticiler şu an Apple’dan üretime başlayıp başlamamaları konusunda bir karar bekliyorlar ve büyük olasılıkla Apple bu ay içinde kararını olumlu yönde verecek.
Apple ise bu konuda sessizliğini koruyor. Apple’ın akıllı saat üreteceği ortaya çıktığından beri iWatch ile ilgili sayısız iddia ortaya atıldı. Giyilebilir teknolojinin en önemli örneklerinden biri olarak gösterilen iWatch’ın en son günlük yaşamda test edildiği dedikoduları ortalıkta dolaşırken bunun seri üretime yakında geçileceğinin bir işareti olduğu konuşuldu. Apple’ın iWatch için özel batarya üreteceği ve bunun için kıvrımlı batarya patentini aldığı da Apple cephesinden gelen son dedikodular arasında.
Bloomberg de daha önce Apple’ın akıllı saatini bu yıl içinde yayınlayacağına dair haberler paylaşmıştı. Apple’ın iWatch için 100 kişilik bir ekip oluşturduğunu ve bu ekibin saati geliştirmek için uzun mesailer harcadığını söyleyen Bloomberg, saatin arama yapabileceğini, arayanların kimliklerini göstereceğini ve harita koordinatlarını tespit edebileceğine dair de tahminleri paylaşmıştı. iOS işletim sistemiyle çalışacağı tahmin edilen iWatch hakkında dedikoduların ardı arkası kesilmezken yakın zamanda akıllı saatlerin piyasaya sürülmesi ihtimali bile çoğu insanı şimdiden heyecanlandırdı.
Tahminler ve dedikodular süredursun, Google Glass ile birlikte iWatch’ın da piyasaya sürülmesi ile giyilebilir teknoloji pazarını oldukça hareketlenecek. Alıştığımız teknolojik ürünlerin yerini alacak bu ileri teknoloji ürünlerinin bu yılın ikinci yarısına ve önümüzdeki seneye damgasını vurması bekleniyor.(sosyalmedya.co)
Citi analisti Glen Yeung’un açıklamasına göre Apple’ın bu ay içinde tedarik zincirine üretime başlamaları için bilgi vermesi bekleniyor. Üreticiler iWatch için tüm hazırlıklarını tamamlamış durumda. Yeung’a göre bu yüzden Apple’ın iWatch’ı bu yılın ikinci yarısında piyasaya sürmesi oldukça kuvvetli bir ihtimal. Yeung’a göre üreticiler şu an Apple’dan üretime başlayıp başlamamaları konusunda bir karar bekliyorlar ve büyük olasılıkla Apple bu ay içinde kararını olumlu yönde verecek.
Apple ise bu konuda sessizliğini koruyor. Apple’ın akıllı saat üreteceği ortaya çıktığından beri iWatch ile ilgili sayısız iddia ortaya atıldı. Giyilebilir teknolojinin en önemli örneklerinden biri olarak gösterilen iWatch’ın en son günlük yaşamda test edildiği dedikoduları ortalıkta dolaşırken bunun seri üretime yakında geçileceğinin bir işareti olduğu konuşuldu. Apple’ın iWatch için özel batarya üreteceği ve bunun için kıvrımlı batarya patentini aldığı da Apple cephesinden gelen son dedikodular arasında.
Bloomberg de daha önce Apple’ın akıllı saatini bu yıl içinde yayınlayacağına dair haberler paylaşmıştı. Apple’ın iWatch için 100 kişilik bir ekip oluşturduğunu ve bu ekibin saati geliştirmek için uzun mesailer harcadığını söyleyen Bloomberg, saatin arama yapabileceğini, arayanların kimliklerini göstereceğini ve harita koordinatlarını tespit edebileceğine dair de tahminleri paylaşmıştı. iOS işletim sistemiyle çalışacağı tahmin edilen iWatch hakkında dedikoduların ardı arkası kesilmezken yakın zamanda akıllı saatlerin piyasaya sürülmesi ihtimali bile çoğu insanı şimdiden heyecanlandırdı.
Tahminler ve dedikodular süredursun, Google Glass ile birlikte iWatch’ın da piyasaya sürülmesi ile giyilebilir teknoloji pazarını oldukça hareketlenecek. Alıştığımız teknolojik ürünlerin yerini alacak bu ileri teknoloji ürünlerinin bu yılın ikinci yarısına ve önümüzdeki seneye damgasını vurması bekleniyor.(sosyalmedya.co)
8 Haziran 2013
Türkiye'deki Gösterilerin Dünyaya Etkisi
Türkiye'de hükümeti hedef alan gösterilerin dünya ve bölge politikası üzerindeki etkileri de tartışma konusu. Ortadoğu uzmanı Bank’a göre, protestolar Suriye’ye askerî müdahaleyi zora sokuyor.
Türkiye'de Taksim Meydanı'ndaki Gezi Parkı protestolarıyla başlayan ve daha sonra tüm ülke genelinde hükümeti hedef alan gösteriler, uluslararası toplum tarafından yakından takip ediliyor. Alman Küresel ve Bölgesel Çalışmalar Enstitüsü'nün (GIGA) Ortadoğu uzmanı Andre Bank, Deutsche Welle'ye verdiği demeçte Türkiye’deki gelişmelerin bölge ve dünya politikasındaki olası etkilerini değerlendirdi.
Sayın Bank, bazı siyasi gözlemciler, Türkiye'deki protestolar hakkında konuşurken “Türk Baharı” terimini kullanıyor. Siz bu tanımlamayı doğru buluyor musunuz?
Şöyle bir fark var: Göstericilerin büyük bir çoğunluğu bir rejimin devrilmesini hedeflemiş durumda değil, daha fazla siyasi özgürlük istiyor. Arap Baharı ile benzerliklerin olduğu noktalar ise sembolik: Bir merkezi buluşma yeri var, burada adeta bir festival havası hâkim ve özellikle iyi eğitimli gençler, kentli Türkler gösterilerde yer alıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hâlâ tepkilerden etkilenmemiş görünüyor. Protestolar Başbakanı siyasi açıdan zayıflatabilir mi?
Bir nebze. Çünkü en çok güvendiği bazı kişiler, örneğin Başbakan Yardımcısı polis şiddeti yüzünden özür diledi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de makul bir biçimde müdahale etti. Yönetimdeki AKP'nin tabanında farklı görüşler olduğu aşikar. Bu tabii ki bir nebze “iyi polis”, “kötü polis” olarak ayrılabilir. AKP'nin çoğu kesiminin Başbakan'ın otoriter tutumundan ve çoğu seçim vaadini tutmadığından dolayı memnun olmadığı şeklinde de ele alınabilir. Türkiye'deki hoşnutsuzluk şehirli küçük orta sınıfı aşıyor. Ayrıca neo-liberalizmin Türk versiyonunda, bugüne kadar siyasi yapılanmaların dışında kalmış insanların ön plana çıktığı görülüyor. Bu durum hem genç insanlar, hem de AKP tabanının bir kısmı için söz konusu.
Peki bu isyan Türkiye iç politikasında daha başka ne gibi etkilere yol açabilir?
Öyle görünüyor ki, 2002 yılındaki seçim zaferinden bu yana yönetimdeki AKP'nin kabul edilen mutlak hakimiyeti ve iç politikasındaki kontrolü kırıldı ya da açıkça bir parça yara aldı. Bu çok hızlı gelişen bir ülkede bir Yeni-Osmanlı Sultanı imajı artık sorgulanmaya başladı.
Başbakan Erdoğan, dış politikada Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın önemli bir hasmı olarak görülüyor.
Zayıflamasının tüm bölge üzerindeki etkileri neler olabilir?
Suriye'ye bakacak olursak, Erdoğan'ı iç politikada zayıflatan Türkiye'de şu anki merkezî çatışmalar benim görüşüme göre askerî bir macerayı daha da imkansız hale getiriyor. İç politikada kriz olması halinde sıklıkla gündemi değiştirmek için dış politikada daha agresif hareket edilir. Ancak bunun Türkiye'de olmadığını görüyorum, çünkü AKP'nin destekçilerinin büyük bir çoğunluğu ve anketlere göre Türk halkının dörtte üçü Suriye'ye bir müdahaleye karşı.
Peki, bunun Batı'nın bölge politikasındaki çıkarları üzerinde bir etkisi olacak mı?
Genel olarak şu anda Türkiye'yi diğer NATO ve Avrupa ülkelerine kıyasla Suriye konusunda harekete geçirmek daha zor. Örneğin muhtemel bir uçuşa yasak bölge oluşturulması konusunda. Hükümet, kısa vadede iç politikadaki sorunların kontrolü ve engellenmesine odaklanmak zorunda. Bu da Amerikalıların ve Avrupalıların seçeneklerini bir parça kısıtlıyor. Ancak bu durum Batı için bir şans da ortaya koyabilir. Zayıflamış bir Erdoğan belki de Batı`nın siyasi beklentileri açısından kolaylık sağlayabilir. Kısa vadede beklediğim bir şey değil ancak orta vadede bu mümkün olabilir.
©Deutsche Welle Türkçe
Türkiye'de Taksim Meydanı'ndaki Gezi Parkı protestolarıyla başlayan ve daha sonra tüm ülke genelinde hükümeti hedef alan gösteriler, uluslararası toplum tarafından yakından takip ediliyor. Alman Küresel ve Bölgesel Çalışmalar Enstitüsü'nün (GIGA) Ortadoğu uzmanı Andre Bank, Deutsche Welle'ye verdiği demeçte Türkiye’deki gelişmelerin bölge ve dünya politikasındaki olası etkilerini değerlendirdi.
Sayın Bank, bazı siyasi gözlemciler, Türkiye'deki protestolar hakkında konuşurken “Türk Baharı” terimini kullanıyor. Siz bu tanımlamayı doğru buluyor musunuz?
Şöyle bir fark var: Göstericilerin büyük bir çoğunluğu bir rejimin devrilmesini hedeflemiş durumda değil, daha fazla siyasi özgürlük istiyor. Arap Baharı ile benzerliklerin olduğu noktalar ise sembolik: Bir merkezi buluşma yeri var, burada adeta bir festival havası hâkim ve özellikle iyi eğitimli gençler, kentli Türkler gösterilerde yer alıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hâlâ tepkilerden etkilenmemiş görünüyor. Protestolar Başbakanı siyasi açıdan zayıflatabilir mi?
Bir nebze. Çünkü en çok güvendiği bazı kişiler, örneğin Başbakan Yardımcısı polis şiddeti yüzünden özür diledi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de makul bir biçimde müdahale etti. Yönetimdeki AKP'nin tabanında farklı görüşler olduğu aşikar. Bu tabii ki bir nebze “iyi polis”, “kötü polis” olarak ayrılabilir. AKP'nin çoğu kesiminin Başbakan'ın otoriter tutumundan ve çoğu seçim vaadini tutmadığından dolayı memnun olmadığı şeklinde de ele alınabilir. Türkiye'deki hoşnutsuzluk şehirli küçük orta sınıfı aşıyor. Ayrıca neo-liberalizmin Türk versiyonunda, bugüne kadar siyasi yapılanmaların dışında kalmış insanların ön plana çıktığı görülüyor. Bu durum hem genç insanlar, hem de AKP tabanının bir kısmı için söz konusu.
Peki bu isyan Türkiye iç politikasında daha başka ne gibi etkilere yol açabilir?
Öyle görünüyor ki, 2002 yılındaki seçim zaferinden bu yana yönetimdeki AKP'nin kabul edilen mutlak hakimiyeti ve iç politikasındaki kontrolü kırıldı ya da açıkça bir parça yara aldı. Bu çok hızlı gelişen bir ülkede bir Yeni-Osmanlı Sultanı imajı artık sorgulanmaya başladı.
Başbakan Erdoğan, dış politikada Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın önemli bir hasmı olarak görülüyor.
Zayıflamasının tüm bölge üzerindeki etkileri neler olabilir?
Suriye'ye bakacak olursak, Erdoğan'ı iç politikada zayıflatan Türkiye'de şu anki merkezî çatışmalar benim görüşüme göre askerî bir macerayı daha da imkansız hale getiriyor. İç politikada kriz olması halinde sıklıkla gündemi değiştirmek için dış politikada daha agresif hareket edilir. Ancak bunun Türkiye'de olmadığını görüyorum, çünkü AKP'nin destekçilerinin büyük bir çoğunluğu ve anketlere göre Türk halkının dörtte üçü Suriye'ye bir müdahaleye karşı.
Peki, bunun Batı'nın bölge politikasındaki çıkarları üzerinde bir etkisi olacak mı?
Genel olarak şu anda Türkiye'yi diğer NATO ve Avrupa ülkelerine kıyasla Suriye konusunda harekete geçirmek daha zor. Örneğin muhtemel bir uçuşa yasak bölge oluşturulması konusunda. Hükümet, kısa vadede iç politikadaki sorunların kontrolü ve engellenmesine odaklanmak zorunda. Bu da Amerikalıların ve Avrupalıların seçeneklerini bir parça kısıtlıyor. Ancak bu durum Batı için bir şans da ortaya koyabilir. Zayıflamış bir Erdoğan belki de Batı`nın siyasi beklentileri açısından kolaylık sağlayabilir. Kısa vadede beklediğim bir şey değil ancak orta vadede bu mümkün olabilir.
©Deutsche Welle Türkçe
Türkiye’de erken seçim yok
RIA Novosti’nin bildirdiğine göre hükümet karşıtı eylemler dolayısıyla açıklama yapan AKP Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, erken seçime gerek olmadığını söyledi. Basın toplantısında konuşan Çelik “Hükümet saat gibi çalışıyor. Ekonomik istikrarı sağlayan siyasi istikrar var. Erken seçim için hiçbir neden yok. Bu söz konusu değil” dedi.
Opportunity, Mars’ta Su Buldu!
NASA yetkililerinin bildirdiğine göre Opportunity aracı, daha önce Curiosity aracı tarafından tespit edilen eski dönemlerde Mars’ta su olduğuna dair verileri ispat edecek delillere ulaştı.
Curiosity aracı Mart ayında, Mars doğal çevresinin hayata uygun olduğu ve gezegendeki suyun geçmişte neredeyse içilebilecek derecede olduğuna yönelik deliller bulmuştu. Opportunity ise bu bilgileri doğruladı.
Misyon şefi Steve Squyres yapığı açıklamada “Bu içebileceğimiz bir suydu” dedi. Steve Squyres, daha önce bulunan su izlerinin kükürtlü asite benzediğini söyledi.
Squyres “Bu sonuç, tüm misyon süresince elde ettiğimiz en büyük buluş niteliğindedir” dedi. Opportunity, araştırmalara devam etmek için Mars’ın Solander Point denilen bir bölgesine doğru ilerliyor. Bu bölgede jeolojik olarak ilginç çoklu katmanlı bir yüzey bulunuyor.
Curiosity aracı Mart ayında, Mars doğal çevresinin hayata uygun olduğu ve gezegendeki suyun geçmişte neredeyse içilebilecek derecede olduğuna yönelik deliller bulmuştu. Opportunity ise bu bilgileri doğruladı.
Misyon şefi Steve Squyres yapığı açıklamada “Bu içebileceğimiz bir suydu” dedi. Steve Squyres, daha önce bulunan su izlerinin kükürtlü asite benzediğini söyledi.
Squyres “Bu sonuç, tüm misyon süresince elde ettiğimiz en büyük buluş niteliğindedir” dedi. Opportunity, araştırmalara devam etmek için Mars’ın Solander Point denilen bir bölgesine doğru ilerliyor. Bu bölgede jeolojik olarak ilginç çoklu katmanlı bir yüzey bulunuyor.
Tuvalet Kâğıdından Gelinlikler!
New York’ta düzenlenen yarışmada birbirinden ilginç gelinlikler görücüye çıktı.
Birkaç rulo tuvalet kağıdı, makas ve yapıştırıcıyla neler yapılabilir?
New York’ta bu yıl dokuzuncusu düzenlenen tasarım yarışması buna cevaplardan biri.
Bin 100 tasarımcı birbirinden ilginç gelinlik modelleriyle boy gösterdi.
Farklı modeller tasarımcılarının hayal gücünü ortaya koyarken basit ve ucuz malzemeyle geleneksellerini aratmayan türdendi..
Jüri üyeleri kağıttan eserleri değerlendirirken oldukça zorlandı. Sonunda Güney Kaliforniyalı Mimoza Haska’nın modeli birinci seçildi.
Ve tasarımcısına 2 bin dolarlık ödül kazandırdı.
Birkaç rulo tuvalet kağıdı, makas ve yapıştırıcıyla neler yapılabilir?
New York’ta bu yıl dokuzuncusu düzenlenen tasarım yarışması buna cevaplardan biri.
Bin 100 tasarımcı birbirinden ilginç gelinlik modelleriyle boy gösterdi.
Farklı modeller tasarımcılarının hayal gücünü ortaya koyarken basit ve ucuz malzemeyle geleneksellerini aratmayan türdendi..
Jüri üyeleri kağıttan eserleri değerlendirirken oldukça zorlandı. Sonunda Güney Kaliforniyalı Mimoza Haska’nın modeli birinci seçildi.
Ve tasarımcısına 2 bin dolarlık ödül kazandırdı.
ABD’deki laikliğin en temel belgelerinden birinde Türk imzası var
ABD’deki laikliğin en temel belgelerinden birinin, Türkler sayesinde oluştuğunu biliyor muydunuz? Peki yine tarihinde ABD’nin İngilizce dışında bir dilde imzaladığı tek antlaşmanın Türkçe olduğunu?
Bu ilginç tarihi dökümanın oluşum süreci ABD’nin bağımsızlık sonrası ilk savaşı olan Berberi Savaşları’na (Barbary Wars) uzanıyor. 1776’da bağımsızlığını ilan ettikten sonra mütevazı da olsa, yeni bir denizci devlet olan ABD, denizlerde tek başına bayrak gezdirmeye başladı. Ancak Akdeniz’e giren Amerikan gemilerine o dönemde bu denizin haracını kesen Türk Dayılara vergi vermedikleri için el konulunca savaş da başladı. O yıllarda Osmanlı ordusunun 3 ‘mağrib ocağı’ vardı: Cezayir, Trablusgarb ve Tunus. Bölgedeki 3 Osmanlı beyliğine Amerikalılar, ‘Berberi Devletler’ anlamında ‘’Barbary States’’ dediler.
4 Kasım 1796 tarihinde, Trablusgarb’ta, Osmanlı kayıtlarında ‘’Memâlik-i Müctemi’ai Amerika’’ denilen Amerika Birleşik Devletleri ile Osmanlı Dayıları arasında Akdeniz’de ticaret müsaadesi içeren çok önemli bir antlaşma yapılır. Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınan anlaşmayla ABD, Osmanlıların elindeki köle Amerikalıların iadesi, Atlas Okyanusu ve Akdeniz’de ABD sancağı taşıyan gemilere ilişilmemesine mukabil, Osmanlı Dayı’sına 642 bin altın ve senelik 12 bin altın vergi ödemeyi kabul eder. Osmanlıca yapılan bu antlaşma ABD’nin 235 senelik tarihinde İngilizce dışında bir dilde yaptığı tek dış antlaşmadır. Ve aynı zamanda ABD’nin yine 235 senelik tarihinde haraç ödemeyi kabul ettiği tek antlaşmadır.
Ancak bu anlaşmanın ABD açısından çok önemli bir özelliği daha var. Antlaşmanın bir maddesi, ABD’nin Kurucu Babaları’nın bu ülkeyi kurarkenki niyetlerini göstermesi bakımında ABD’deki laiklik tartışmalarının merkezinde yer alıyor. Trablusgarb Dayısı Karamanlı Yusuf Paşa ile dönemin ABD Başkanı John Adams’ın temsilcisi Joel Barlow arasında 4 Kasım 1796 günü imza edilen ve 7 ay sonra Amerikan Senatosunca oybirliğiyle onaylananan antlaşmanın 11’nci maddesi şöyle:
Antlaşmanın İngilizce çevirisi dönemin en büyük gazetesi olan Philadelphia Gazette ile iki New York gazetesinde yayınlanmış ve başta gazeteci William Cobbett olmak üzere kamuoyundan eleştiriler de almıştı.
Trablusgarp Antlaşması 1801 yılında Başkan Thomas Jefferson’un, Karamanlı Yusuf Paşa’nın vergiyi artırma kararını reddetmesi nedeniyle bozuldu. ABD’nin Berberi Savaşları 1815 yılına kadar aralıklarla sürdü. Bu sırada birçok Amerikalı denizci de Osmanlı Dayılarına esir düştü. O günlerde Kuzey Afrika’da beyaz köle olarak bulunan birçok Amerikalı özgürlüklerini kazandıktan sonra hatıralarını ve gözlemlerini ilginç kitaplara dönüştürdüler. Paul Baepler’in, Chicago Üniversitesince 1999 yılında yayınlanan ‘’White Slaves, African Masters (Beyaz Köleler, Afrikalı Köle Sahipleri)’’ kitabında bu ‘beyaz kölelerin’ yaşadıkları anlatılıyor.
İşte o tarihi belgenin İngilizce orijinal tercümesi:
Bu ilginç tarihi dökümanın oluşum süreci ABD’nin bağımsızlık sonrası ilk savaşı olan Berberi Savaşları’na (Barbary Wars) uzanıyor. 1776’da bağımsızlığını ilan ettikten sonra mütevazı da olsa, yeni bir denizci devlet olan ABD, denizlerde tek başına bayrak gezdirmeye başladı. Ancak Akdeniz’e giren Amerikan gemilerine o dönemde bu denizin haracını kesen Türk Dayılara vergi vermedikleri için el konulunca savaş da başladı. O yıllarda Osmanlı ordusunun 3 ‘mağrib ocağı’ vardı: Cezayir, Trablusgarb ve Tunus. Bölgedeki 3 Osmanlı beyliğine Amerikalılar, ‘Berberi Devletler’ anlamında ‘’Barbary States’’ dediler.
4 Kasım 1796 tarihinde, Trablusgarb’ta, Osmanlı kayıtlarında ‘’Memâlik-i Müctemi’ai Amerika’’ denilen Amerika Birleşik Devletleri ile Osmanlı Dayıları arasında Akdeniz’de ticaret müsaadesi içeren çok önemli bir antlaşma yapılır. Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınan anlaşmayla ABD, Osmanlıların elindeki köle Amerikalıların iadesi, Atlas Okyanusu ve Akdeniz’de ABD sancağı taşıyan gemilere ilişilmemesine mukabil, Osmanlı Dayı’sına 642 bin altın ve senelik 12 bin altın vergi ödemeyi kabul eder. Osmanlıca yapılan bu antlaşma ABD’nin 235 senelik tarihinde İngilizce dışında bir dilde yaptığı tek dış antlaşmadır. Ve aynı zamanda ABD’nin yine 235 senelik tarihinde haraç ödemeyi kabul ettiği tek antlaşmadır.
Ancak bu anlaşmanın ABD açısından çok önemli bir özelliği daha var. Antlaşmanın bir maddesi, ABD’nin Kurucu Babaları’nın bu ülkeyi kurarkenki niyetlerini göstermesi bakımında ABD’deki laiklik tartışmalarının merkezinde yer alıyor. Trablusgarb Dayısı Karamanlı Yusuf Paşa ile dönemin ABD Başkanı John Adams’ın temsilcisi Joel Barlow arasında 4 Kasım 1796 günü imza edilen ve 7 ay sonra Amerikan Senatosunca oybirliğiyle onaylananan antlaşmanın 11’nci maddesi şöyle:
‘’Amerika Birleşik Devletleri esasen Hıristiyanlık temeli üzerine kurulmadı. Bu noktadan hareketle ‘Mussulmen’lerin din, şeriat ve huzuruna hiçbir kastı ve nefreti yoktur. Belirtildiği gibi Birleşik Devletler hiçbir Muhammedi topluma karşı savaş ve düşmanlığa girmiş değil. Bu antlaşmanın tarafları bu iki ülkenin birlikte kurduğu harmoniyi kesecek dini bir yorum ve bahane ileri sürmeyecekler.’’Bu antlaşma 11’nci maddesi nedeniyle, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, Federalist Makaleler ve Amerikan Anayasası ile beraber Amerika’da ‘kilise-devlet ayrılığı’ prensibinin dayanağı 4 tarihi devlet belgesinden biridir. Purdue Üniversitesi tarih profesörü Frank Lambert, 2006 yılında yayınlanan ‘’The Founding Fathers and the Place of Religion in America (Kurucu Babalar ve ABD’de Dinin Yeri)’’ adlı kitabında, ‘’John Adams ve Senato, antlaşmanın iki egemen ülke arasında olduğunu iki din arasında olmadığını açıkça ortaya koymuşlardır’’ diye yazıyor ve ekliyor:
‘’Kurucu Babalarımızın bu tutumu öncelikli düşüncelerinin din özgürlüğü olduğunu, devlet dini oluşturmak olmadığını gösteriyor. ABD’de devletin değil bireylerin dini kimliği ve dinsel yaşamı olabilir. Kurucu Babalar, ABD’nin Hıristiyan Devleti olmadığının teminatını vermişlerdir. Anayasa Kongresi’nin Anayasa’yı ilan etmesinden sadece 10 yıl sonra, dünyaya, ABD’nin laik bir devlet olduğu teminatı verilmiş, uluslararası müzakarelerin Hıristiyan inancına göre değil hukuk temelli olacağı garantisi verilmiştir. Bu teminat 1797 tarihli diğer Trablusgarp Antlaşmasıya bir kez daha teyit edilmiştir’’
Antlaşmanın İngilizce çevirisi dönemin en büyük gazetesi olan Philadelphia Gazette ile iki New York gazetesinde yayınlanmış ve başta gazeteci William Cobbett olmak üzere kamuoyundan eleştiriler de almıştı.
Trablusgarp Antlaşması 1801 yılında Başkan Thomas Jefferson’un, Karamanlı Yusuf Paşa’nın vergiyi artırma kararını reddetmesi nedeniyle bozuldu. ABD’nin Berberi Savaşları 1815 yılına kadar aralıklarla sürdü. Bu sırada birçok Amerikalı denizci de Osmanlı Dayılarına esir düştü. O günlerde Kuzey Afrika’da beyaz köle olarak bulunan birçok Amerikalı özgürlüklerini kazandıktan sonra hatıralarını ve gözlemlerini ilginç kitaplara dönüştürdüler. Paul Baepler’in, Chicago Üniversitesince 1999 yılında yayınlanan ‘’White Slaves, African Masters (Beyaz Köleler, Afrikalı Köle Sahipleri)’’ kitabında bu ‘beyaz kölelerin’ yaşadıkları anlatılıyor.
İşte o tarihi belgenin İngilizce orijinal tercümesi:
yazının devamı için: amerikabulteni.com
7 Haziran 2013
Dolunayda Uykusuz Geceler
Huzursuz bir uyku, kâbuslar görmek ve ardından kalitesiz bir uykunun belirtisi olan göz çevresindeki halkalarla uyanmak. Birçok Alman için bunun nedeni Ay.
Almanya'da yapılan bir araştırmaya göre, dolunay her üç kişiden birinde uyku sorununa yol açıyor.,
Ülkedeki ‘www. apotheken-umschau.de‘ adlı bir sağlık portalının yaptığı araştırmaya göre, Almanların yüzde 35'den fazlası dolunay dönemlerinde iyi uyuyamıyor.
Ankete katılanların yüzde 57'sinden fazlası da dolunay gecelerinde daha fazla insanın uyurgezerlik eğiliminde olduğuna inanıyor.
Birçok Alman da dolunayın insanlar üzerinde başka olumsuz etkileri de olduğu kanısında.
Yaklaşık yüzde 23'lük bir oran, dolunayın olduğu gecelerde şiddet olaylarının ve kazaların daha fazla meydana geldiğini düşünüyor.
Almanya'da yapılan bir araştırmaya göre, dolunay her üç kişiden birinde uyku sorununa yol açıyor.,
Ülkedeki ‘www. apotheken-umschau.de‘ adlı bir sağlık portalının yaptığı araştırmaya göre, Almanların yüzde 35'den fazlası dolunay dönemlerinde iyi uyuyamıyor.
Ankete katılanların yüzde 57'sinden fazlası da dolunay gecelerinde daha fazla insanın uyurgezerlik eğiliminde olduğuna inanıyor.
Birçok Alman da dolunayın insanlar üzerinde başka olumsuz etkileri de olduğu kanısında.
Yaklaşık yüzde 23'lük bir oran, dolunayın olduğu gecelerde şiddet olaylarının ve kazaların daha fazla meydana geldiğini düşünüyor.
Erdoğan'dan Protestoculara Ortaklık Önerisi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı eylemlerine katılan çevreci gençlere ortaklık önerirken, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Füle ise orantısız güç kullanan polislerin cezalandırılmasını istedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'da düzenlenen "Küresel Sorunlar Karşısında Türkiye ve Avrupa Birliği İçin Ortak Gelecek" konulu konferansta yaptığı konuşmada, Gezi Parkı eylemlerine değindi. Sosyal medyada ‘korkunç‘ bir yalan kampanyasının yapıldığını söyleyen Erdoğan, “Çevreci kardeşlerime sesleniyorum. Çevrecilikte ortaklık yapacaksanız, gelen bu Başbakanınızla yapın. Çevreyi tarihi, kültürüyle, yeşiliyle tanıdım. Ben belediye başkanlığı yapmış bir adamım. Yeşilin ne olduğunu bilirim“ dedi.
“Demokrasi talebiyle karşıma çıkanlara canım feda“ diye sözlerini sürdüren Erdoğan, sadece yüzde 50'nin değil, yüzde 100'ün partisi olduklarını belirterek “Hükümetle meseleniz varsa sandıkta hesap sorun“ diye konuştu. Atatürk Kültür Merkezi'nin (AKM) depreme dayanıklı olmadığını ve onun yerine barok mimariyle bütünlük arz edecek bir opera binası yapılmasının planlandığını Erdoğan, bunun kararının seçim öncesinde verildiğini, ancak şimdi ‘vandalizm‘ yandaşlarının çıkıp ‘yıktırmayız‘ dediğini dile getirdi. Erdoğan, planlanan Topçu Kışlası'nın da AVM olmasının mümkün olmadığını, bir şehir müzesinin düşünüldüğünü söyledi.
Çözüm istemeyenlerin olayların içinde olduğunu savunun Erdoğan, “Gezi Parkı‘nda olanların bir kısmını da o sürecin içine katma gayretindeler“ diye sözlerini sürdürdü.
AB'ye eleştiri
AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle'nin de bulunduğu toplantıda Avrupa Birliği'ne yönelik eleştirilerde de bulunan Erdoğan, Türkiye'ye verilen sözlerin tutulmadığını ifade etti. AB'nin özgürlük ve yargı bağımsızlığı eleştirilerinin haksız olduğunu ve AB'nin Türkiye'yi değil, aslında kendini bloke ettiğini savunan Erdoğan, “Bugün Türkiye'nin AB'ye değil, AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı vardır. Türkiye, birkaç küçük düzenlemeyle AB'ye girmeye her haliyle hazırdır“ dedi.
Türk gazetecilerin Almanya'daki NSU davasına alınmamasını da eleştiren Erdoğan, AB'nin Türkiye'ye vize muafiyeti getirmesi gerektiğini de kaydetti.
'Sorumlular cezalandırılmalı'
Toplantıda bir konuşma yapan AB yetkilisi Füle de Gezi Parkı olaylarında orantısız şiddet kullanan polislerin cezalandırılmasını istedi. Füle, “Şu anda önemli olan sadece hızlı ve şeffaf bir soruşturma yürütülmesi değil, aynı zamanda sorumluların yargı karşısına çıkartılmasıdır“ dedi.
Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği'ne üye olmak isteyen ülkelerin yüksek demokrasi standartlarını yerine getirmesi gerektiğini dile getiren Füle, düşünce ve toplanma özgürlüğü ile birlikte basın özgürlüğüne dikkat çekerek parlamentoda temsil edilmeyen kesimlerin de dikkate alınmasını istedi.(Deutsche Welle Türkçe)
Telefon Dinleme Skandalı Obama'yı Zor Durumda Bıraktı
Amerikan istihbarat birimlerinin telefon kayıtlarını toplaması ve büyük internet şirketlerinin sunucularına girmesi nedeniyle Başkan Barack Obama’ya yönelik eleştiriler artıyor.
Program, medeni hakları savunan gruplar ve bazı Kongre üyeleri tarafından şiddetle eleştirildi. Temel hak ve özgürlükleri savunan bu örgütler 11 Eylül 2001’deki terör saldırılarından sonra hükümete istihbarat toplaması için verilen yetkilerin genişletilmesine karşı çıkıyor.
Ulusal Güvenlik Dairesi’nin milyonlarca Amerikalı’nın telefon kayıtlarını topladığı yolundaki haber, ilk kez İngiliz Guardian gazetesinde yayınlandı.
Gazete daha sonra, Ulusal Güvenlik Dairesi ile Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) dokuz büyük Internet şirketinin sunucularından da bilgi topladığı haberini yayınladı.
Aynı haber Washington Post gazetesinde de yayınlandı.
Ancak Internet şirketleri bu iddiayı reddediyor.
Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper, dün gece geç saatlerde bir açıklama yaparak, istihbarat programının açıklanmasını kınadı ve bu yüzden Amerika’nın güvenlik tehditlerini önlemesinin zorlaşacağını belirtti.
Clapper, gazetelerde yayınlanan haberlerin yanlış ve tehlikeli olduğunu da kaydetti.
Yetkili, gazetede yayınlanan haberlerdeki istihbarat programıyla telefonları dinlemediklerini, sadece aranan numaraların ve arama sürelerinin kayıtlarının alındığını kaydetti.
Clapper, PRISM kod adıyla kullanıldığı iddia edilen internet programının da ne Amerikan vatandaşlarını ne de Amerika dışında yaşayanları hedef aldığını söyledi.
Başkan Obama’nın bugün California ziyareti sırasında yapacağı açıklamalarda konuya değinmesi bekleniyor.(amerikanınsesi)
Program, medeni hakları savunan gruplar ve bazı Kongre üyeleri tarafından şiddetle eleştirildi. Temel hak ve özgürlükleri savunan bu örgütler 11 Eylül 2001’deki terör saldırılarından sonra hükümete istihbarat toplaması için verilen yetkilerin genişletilmesine karşı çıkıyor.
Ulusal Güvenlik Dairesi’nin milyonlarca Amerikalı’nın telefon kayıtlarını topladığı yolundaki haber, ilk kez İngiliz Guardian gazetesinde yayınlandı.
Gazete daha sonra, Ulusal Güvenlik Dairesi ile Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) dokuz büyük Internet şirketinin sunucularından da bilgi topladığı haberini yayınladı.
Aynı haber Washington Post gazetesinde de yayınlandı.
Ancak Internet şirketleri bu iddiayı reddediyor.
Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper, dün gece geç saatlerde bir açıklama yaparak, istihbarat programının açıklanmasını kınadı ve bu yüzden Amerika’nın güvenlik tehditlerini önlemesinin zorlaşacağını belirtti.
Clapper, gazetelerde yayınlanan haberlerin yanlış ve tehlikeli olduğunu da kaydetti.
Yetkili, gazetede yayınlanan haberlerdeki istihbarat programıyla telefonları dinlemediklerini, sadece aranan numaraların ve arama sürelerinin kayıtlarının alındığını kaydetti.
Clapper, PRISM kod adıyla kullanıldığı iddia edilen internet programının da ne Amerikan vatandaşlarını ne de Amerika dışında yaşayanları hedef aldığını söyledi.
Başkan Obama’nın bugün California ziyareti sırasında yapacağı açıklamalarda konuya değinmesi bekleniyor.(amerikanınsesi)
Eski iPhone’u getir yeniyi götür!
Apple eski iPhone modellerinin yenileriyle değiştirileceği bir program başlatıyor.
Dünyanın en popüler şirketi Apple, kullanıcılarının eski iPhone modellerini yenileryle değiştirebileceği bir program başlatıyor.
Programın bu ay başlatılacağı ifade edildi.
Apple için bu program bir ilk. Şirketten daha önce öyle böyle bir adım gelmemişti.
Apple’ın bu program için ABD’li cep telefonu operatörleri AT&T ve T-mobile ile birlikte çalışacağı ifade edildi.
Şirketten bu programa yönelik resmi bir açıklama henüz gelmiş değil.
Dünyanın en popüler şirketi Apple, kullanıcılarının eski iPhone modellerini yenileryle değiştirebileceği bir program başlatıyor.
Programın bu ay başlatılacağı ifade edildi.
Apple için bu program bir ilk. Şirketten daha önce öyle böyle bir adım gelmemişti.
Apple’ın bu program için ABD’li cep telefonu operatörleri AT&T ve T-mobile ile birlikte çalışacağı ifade edildi.
Şirketten bu programa yönelik resmi bir açıklama henüz gelmiş değil.
6 Haziran 2013
Karayiplerin Derinliklerinde Yeni Balık Türü Keşfedildi
Zookeys dergisinin yeni yayınladığı rapora göre, 156-166 metre derinlikte numune toplamaya çalışan Tayvanlı araştırmacılar, yanlışlıkla yakaladıkları balığın yeni bir tür olduğunu fark etti.
Smithsonian Institution Derinlerdeki Kayıkları Gözlem Projesi (DROP) kapsamında yapılan araştırmalarda bulunan balığın, Horozbina türüne ait olduğu belirtildi. Boyu yaklaşık 2,5 santimetre olan balığa, proje ekibi tarafından ‘Haptoclinus dropi’ adı verildi.
DROP araştırma ekibi, balık türlerini yakalamak için Curasub denizaltılar kullanıyor. Büyük camları ve dalgıçlardan çok daha derine inebilme özelliği olan Curasub denizaltılar artık turistler kadar denizle ilgili araştırmacılar tarafından da kullanılıyor.
İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİNİN ETKİSİ ÖLÇÜLÜYOR
Soluk, gri renki gövdeye sahip olan balık, karnının iki tarafında dikdörtgen biçiminde turuncu renkli bir bölgeye ve tam ortasında beyaz bir bölüme sahip. Haptoclinus dropi’nin irisi ise sarı ve turuncu renkte.
Yeni türler keşfetmenin yanı sıra, DROP araştırmaları Güney Karayip denizi derinlerdeki tropik kaya çeşitliliğini keşfetmeyi hedefliyor. Bu derinlerdeki kayalıklar, normal su kayalıklarının uzantısı; fakat derinde olmaları onların araştırılmasını zorlaştırıyor.
Drop internet sitesindeki açıklamaya göre, bilim insanları bölgede çeşitliliğin zamanla değişimini gözlemlemek istiyor. Değişen iklimlerin çeşitlilik üzerindeki etkisi de araştırmacıların ilgisini çekiyor.(ntvmsnbc)
Smithsonian Institution Derinlerdeki Kayıkları Gözlem Projesi (DROP) kapsamında yapılan araştırmalarda bulunan balığın, Horozbina türüne ait olduğu belirtildi. Boyu yaklaşık 2,5 santimetre olan balığa, proje ekibi tarafından ‘Haptoclinus dropi’ adı verildi.
DROP araştırma ekibi, balık türlerini yakalamak için Curasub denizaltılar kullanıyor. Büyük camları ve dalgıçlardan çok daha derine inebilme özelliği olan Curasub denizaltılar artık turistler kadar denizle ilgili araştırmacılar tarafından da kullanılıyor.
İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİNİN ETKİSİ ÖLÇÜLÜYOR
Soluk, gri renki gövdeye sahip olan balık, karnının iki tarafında dikdörtgen biçiminde turuncu renkli bir bölgeye ve tam ortasında beyaz bir bölüme sahip. Haptoclinus dropi’nin irisi ise sarı ve turuncu renkte.
Yeni türler keşfetmenin yanı sıra, DROP araştırmaları Güney Karayip denizi derinlerdeki tropik kaya çeşitliliğini keşfetmeyi hedefliyor. Bu derinlerdeki kayalıklar, normal su kayalıklarının uzantısı; fakat derinde olmaları onların araştırılmasını zorlaştırıyor.
Drop internet sitesindeki açıklamaya göre, bilim insanları bölgede çeşitliliğin zamanla değişimini gözlemlemek istiyor. Değişen iklimlerin çeşitlilik üzerindeki etkisi de araştırmacıların ilgisini çekiyor.(ntvmsnbc)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)