İngiltere Başbakanı David Cameron'ın, ülkesinin Avrupa Birliği'nden çıkma kararı sonrası görevi bırakacağını açıklamasıyla gözler en kuvvetli aday Boris Johnson'a döndü
Almanya’da neo-nazilerin yeniden canlanması, İsveç parlamentosunda muhafazakâr sağın güçlenmesi, Fransa’nın bombalı saldırılar sonrası kimlik kontrollerini sıkılaştırması ve ABD’de ırkçı söylemleriyle tepki toplayan Donald Trump’ın Başkanlık yarışına devam etmesi, Batı’da sağ görüşün giderek yükseldiğinin kanıtı niteliğinde.
Dünya, bu durumun son örneğine İngiltere’de şahit oldu. İngiliz halkının yüzde 52’si “Önce İngiltere” diyerek Avrupa Birliğİ’nden ayrılma (Brexit) kararı aldı. 2010’da Muhafazakâr Parti'ye 18 yıl aradan sonra seçim zaferi getiren Başbakan David Cameron, “yeni düzen yeni liderle devam etmeli” mesajını vererek üç ay içerisinde görevinden ayrılacağını söyledi. Cameron’dan boşalan koltuk için en kuvvetli aday ise elitist yaklaşımı, ayrımcı çıkışları ve vergi zamlarıyla bilinen Boris Johnson.
1964 yılında New York’ta doğan Boris Johnson, Cameron gibi Eton Koleji’ni ve Oxford Üniversitesi’ni bitirdi.
“Klasik diller” alanında eğitim gören Boris, bir Osmanlı Türk’ü olan büyük dedesi gibi gazeteciliğe yöneldi. The Times, The Wolverhampton Express ve Star gibi medya kuruluşlarında gazetecilik yapan Johnson, siyasete atılmadan önce The Daily Telegraph’ta asistan editörlük ve Avrupa Birliği muhabirliği yaptı.
Johnson, 2008’deki yılındaki yerel seçimlerden Londra Belediye Başkanı olarak çıktı. Bu görevi, 9 Mayıs 2016’da kendisinin tam tersi görüşlere sahip İşçi Partisi’nin Müslüman milletvekili, eski insan hakları avukatı Sadiq Khan’a bıraktı. Khan'ın kampanyasının çıkış noktası, Boris Johnson’ın politikalarını değiştirme sözü idi.
İNGİLİZ DEMOKRASİSİ EKONOMİDEN ÖNEMLİ
Evli ve dört çocuk babası Johnson’ın yürüttüğü Brexit kampanyasının omurgasını, “İngiliz demokrasisinin Avrupa Birliği dayatmalarından kurtulması” oluşturuyor.
“ İnsanların mülteci krizinden endişe duyduğu için ‘Ayrılık’ yönünde oy verdiklerini söylüyorlar. Ancak ben buna inanmıyorum. Kampanya süresinde binlerce insanla tanıştıktan sonra söyleyebilirim ki birinci sıradaki problem “kontrol”. İnsanlar, İngiliz demokrasisinin Avrupa Birliği tarafından küçümsendiğini, onların kural koyucularını saf dışı etmemiz gerektiğini düşünüyor. “Ayrılık” için oy veren milyonlarca insanın istihdam öldüren AB bürokrasisi olmadan da ayakta kalınabileceği fikrinden ilham aldığına inanıyorum.”
Birlik üyeliğinin iptali sonrası İngilizlerin, Avrupa Birliği içinde iş bulmaya, yaşamaya ve eğitim görmeye devam edebileceklerini söyleyen Johnson, kampanyasının başarısını “Borsa şeflerinin ortalama maaşlardan 150 kat fazla olduğu bir ülkede geliri artmayan insanların seslerini duyduk” diye özetledi.
“EURO BÖLGESİ İNGİLİZLERDEN ÇOK ŞEY GÖTÜRÜYOR”
Referandumdan yaklaşık bir yıl önce Spiegel Online’a verdiği röportajda Avrupa kıtasının bir parçası olduklarına vurgu yapan Johnson, “Sorun, euro ve euro bölgesinin insanların duygusal ve entelektüel enerjilerinden çok fazla şey götürmüş olması” diye konuşmuştu.
Ayrılıkla birlikte AB düzenlemeleri yükünü omuzlarından atacaklarına inanan Johnson’a göre İngiltere, artık Endonezya’dan ABD’ye kadar AB endişesi olmadan anlaşma yapabilecek. Hatta bu durum, tasarrufa bile yol açacak.
Spiegel’e verdiği röportajda İngiliz ekonomisini de eleştiren Boris Johnson, işlerin, İngiltere’nin AB’ye girdiği 1975 yılından farklı olduğunu söyleyerek “AB piyasası giderek küçülüyor. Kaç saat çalışacağımızı söyleyecek, sağlık ve güvenlik zorlamaları getirecek bir Avrupa Birliği’ne ihtiyacımız yok” ifadelerini kullanmıştı.
“SES VAR İCRAAT YOK”
Boris Johnson, İngiliz ekonomisinin Brexit’ten etkilenmeyeceğinden o kadar emin ki referandumdan iki gün önce katıldığı LBC Radyo’nun canlı yayınında “Eğer Birleşik Krallık’ın ekonomisi çökerse özür dileyeceğim” ifadesini kullanmakta sakınca görmedi.
Brexit kararı sonrası sterlinin 30 yılın en düşük seviyeye gerilediği, piyasalardan iki günde 3 trilyon doların silindiği, Birleşik Krallık’ta yaşayan ve çalışan AB vatandaşlarının durumunun belirsiz olduğu ve İngiltere-AB arası anlaşmaların yeniden düzenleneceği bir ortamda uzmanlar Johnson’ın tutumunu popülist buluyor.
The Guardian yazarlarından Dave Hill, nisanda kaleme aldığı makalesinde Johnson’ın Londra Belediye Başkanlığı dönemi için “Çok ses var, icraat yok” tanımlamasını kullanmıştı.
Londra için hazırlanan masraf bütçesinin kralların ikametgâhı Whitehall Sarayı’ndan fazla olduğunu söyleyen Hill’e göre Johnson önceliği hep polis departmanı oldu. Eski Londra Belediye Başkanı, Almanya’dan aldığı üç tazyikli su aracına çeyrek milyon sterlin ödemişti.
Johnson’ın Londra’nın simgesi hâline gelen kırmızı otobüsleri modernize ederek piyasaya sürme projesi hem 7,8 milyon sterline mâl olmuş, hem de amaçlandığı gibi Londra trafiğine çözüm bulamamıştı. 2015 yaz aylarında şehir hâlen Avrupa’nın en sıkışık trafiğine sahipti.
OSMANLI TORUNU BORİS
Politik ve ekonomik sarsıntıya yol açan Brexit sonucunun en önemli mimarı, "Kontrolü yeniden ele alıp, kendi önceliklerimiz için kullanmalıyız. Özellikle de göç sistemimizin yeniden kontrolünü sağlamalıyız" diyerek ayrılık kampanyasını yöneten Johnson, Türkiye’de daha çok “Osmanlı torunu” başlıklı haberlerle tanınıyor.
Londra’nın eski Belediye Başkanı Johnson’nın büyük büyükbabası ünlü bir Türk. Johnson, Damat Ferit Paşa hükümetinin İçişleri Bakanı olan Ali Kemal’in öz torunu Stanley Johnson’un oğlu. Hatta Stanley Johnson’ın babası, yani Boris’in dedesinin adı Osman Kemal’di. Ancak büyük dede Ali Kemal’in öldürülmesinden sonra anneannesi tarafından büyütülen Osman’ın adı Johnny Johnson olarak değiştirildi.
“Ali Kemal’in sorunu öngörüsüzlüğü, milli mücadelenin başarılı olacağına hiçbir zaman ihtimal vermemesiydi. Böyle olursa, başımıza çok büyük felaketler geleceğine inanıyordu. Ama saldırı dozunu ayarlayamadı. Yazılarında doğrudan Mustafa Kemal’i hedef aldı ve Türk ordusunun zafer kazanmasını değil, tam aksine başarısız olmasını istedi; bunları da çok ağır kelimelerle ifade etti. Keşke daha düzgün bir dil kullansaydı.”
Ali Kemal, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra İstanbul’da tutuklandı ve gönderildiği İzmit’te bir grup asker tarafından linç edilerek öldürüldü. Ali Kemal’in ölümünden sonra çocukları İngiliz vatandaşlığına geçti.
Kaynak:BloombergHT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder