Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv, Türkiye'ye 4G teknolojisinin 2015 yılı sonrasında gelmesini beklediklerini söyledi.
Turkcell'in TCELL Genel Müdürü Süreyya Ciliiv, mobil iletişimde dördüncü nesil teknolojisi olan 4G'nin 2015 yılı sonrasında Türkiye'ye gelmesini beklediklerini söyledi.
Üçüncü nesil haberleşme sistemi kurulmasına ilişkin 2008 yılında yapılan lisans ihalesinde Turkcell A tipi lisansı, en yüksek 358 milyon euroluk teklifi vererek kazanırken; sistemin 2009 yılında faaliyete geçmesi operatörlerin mobil internet ve data gelirlerinin önemli ölçüde yükselmesini sağlamıştı.
Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv, şirketin 4G (Long Term Evolution-LTE) testlerine ilişkin düzenlenen basın toplantısında, "4G Türkiye'ye ne zaman gelecek kesin tarih belli değil. 2015 sonrasında olmasını bekliyoruz. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ve Ulaştırma Bakanlığı kesin tarihi belirleyecek. Kendileri ile çalışarak en iyi teknolojinin gelmesini sağlayacağız" dedi.
Görüntülü iletişim ve data hızlarını artıran 4G teknolojisi için düzenleyici kurum ve siyasi otorite henüz bir yol haritası açıklamadı.
4G'nin, 3G'nin tamamlayıcı teknolojisi olduğunu söyleyen Ciliv, operatörlerin 3G tarafında yaptığı yatırımların bir kısmını 4G'ye entegre edebileceklerini ifade etti.
Bu konuda 'LTE Advanced' olarak adlandırılan test şebekesini kurduklarını ve bu şebeke üzerinde ürün ve servis geliştirdiklerini söyleyen Ciliv, hazırladıkları testlerde laboratuar ortamında saniyede 891 megabit (Mbps) hıza ulaştıklarını söyledi. Ciliv, 3G teknolojisinde laboratuar ortamında en yüksek 84 megabit hıza ulaşıldığını hatırlattı.
Ciliv, şirketin Turkcell markalı Gebze isimli telefonunun lansmanını yıl sonunda yapacaklarını da sözlerine ekledi.
CNBC-e
31 Temmuz 2013
Batı'nın Mısır ikilemi
Batı, Mısır politikaları konusunda büyük bir ikilemde. Zira Batılı devletler, Cumhurbaşkanı Mursi'nin ordu tarafından devrilmesini ne sert bir şekilde kınayabiliyor ne de destekleyebiliyor.
Batılı devletler Mısır politikalarında bir çıkmaz içerisinde. Seçimle göreve gelen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin darbeyle devrilmesine karşı sessiz kalmaları, demokrasi konusundaki ısrarcı tutumlarına olan inancı sarsıyor.
Almanya’daki Mainz Üniversitesi Arap Dünyası Araştırmalar Merkezi Başkanı Günter Meyer, "Batılı hükümetler, Muhammed Mursi’nin 3 Temmuz 2013 tarihinde ordu tarafından devrilmesini sert bir şekilde kınayıp geçiş hükümeti ile işbirliğini reddetseydi, Kahire’deki etkisini yitirirdi" diye konuşuyor. Ancak Meyer’e göre; sebep sadece bununla sınırlı değil. Meyer "Sorun, aslında Batı’nın Mısır’daki nüfuzunu her halükârda sürdürmek istemesi ve Müslüman Kardeşler'in iktidarı kaybetmesinin gerek ABD, gerek Alman hükümeti açısından çok da uygunsuz olmaması. Diğer yanda ise şöyle bir çıkmaz var. Batılı hükümetler bir yanda demokratik değerleri savunmaya gayret gösteriyor. Ama ağızda nasıl döndürülürse döndürülsün, burada bir askeri darbe olduğu gayet açık" diye konuşuyor.
Alman Dış Politika Derneği’nden (DGAP) Mısır uzmanı Christian Achrainer de Batı’nın Mısır politikasındaki çelişkili tutumun yeni olmadığına dikkat çekiyor. Achrainer "Aslında bu çelişki, bilimsel olarak da 'istikrar-demokrasi ikilemi' olarak tanımlanan bu durum yaklaşık 40-50 yıldır mevcut. Yani Batı, Mübarek döneminde istikrarı her şeyden önde tuttu. Zira enerji güvenliği, terörle mücadelenin devamı, İsrail ile olan Barış Antlaşması’na dokunulmaması önemliydi. Ancak birçok Mısırlı ve Avrupalı gözlemcinin Mübarek döneminde Batı’ya yönelttiği suçlama, arada demokratikleşmenin unutulmuş olmasıydı. Batı’nın tüm sözlü açıklamalarında, güçlü bir şekilde demokratikleşmenin arkasında durması ama iş icraata gelince istikrarı, her şeyden önde tutması, Batıya sık sık yöneltilen bir itham olmuştur. Dolayısı ile bu ikilem yeni değildir ancak belki şimdi farklı bir çehreyle karşımızda" diye konuşuyor.
Mursi’nin devrilmesinin ardından Batılı politikacı ve diplomatlar, stratejik çıkarlar ile ilkesel söylemleri arasında bir denge kurmaya çalışıyor. Batı'da kimse Mursi’nin yeniden göreve iade edilmesini talep etmiyor. İktidarın seçimle iş başına gelecek yeni hükümete devredilmesi, talepler listesinin ön sıralarında yer alıyor. Avrupa ve ABD'nin en büyük önceliği, şiddetin daha da tırmanmaması. Bu bağlamda, Mursi dahil siyasî tutukluların serbest bırakılması ve taraflar arasında diyaloğa zemin hazırlanması çağrıları öne çıkıyor.
"ABD ve AB'nin baskı araçları eksik"
Ancak tüm bu çağrı ve talepler, Batı’nın geçiş hükümetine karşı, hangi baskı araçlarını elinde bulundurduğu sorusunu akıllara getiriyor. Örneğin ABD, her yıl Mısır ordusuna 1,5 milyar dolar malî yardımda bulunuyor. Gerçi Amerikan yasaları, darbe ile iktidara gelen hükümetlere bu yardımların yapılmasını yasaklıyor. Pek çok uzman gibi Meyer de, Amerikan yönetiminin Mursi'nin devrilmesiyle ilgili 'darbe' sözcüğünü kullanmaktan kaçınmasını bu yasaya bağlıyor. Meyer, ABD'nin Mısır ile stratejik işbirliğine verdiği öneme dikkat çekiyor ve Mısır ordusunun da para musluğunun kısılmayacağını iyi bildiğini belirtiyor. Meyer, "İktidardaki askerler, ABD’nin en nihayetinde onların yanında olduğunu iyi biliyor. ABD'nin çıkarları bölgenin istikrara kavuşmasından yana. Bunun için de oradaki askerlerle sıkı işbirliği yapmak suretiyle ülkedeki nüfuzunu koruması gerekiyor" diye konuşuyor.
Uzmanlar AB’nin ise elinde geçiş hükümetine karşı güçlü bir baskı aracı olmadığı görüşünde. Alman Dış Politika Derneği’nden (DGAP) Mısır uzmanı Christian Achrainer, Batı’nın sadece baskı aracından değil, aynı zamanda demokratik bir muhataptan da yoksun olduğunu belirtiyor.(Deutsche Welle Türkçe)
Batılı devletler Mısır politikalarında bir çıkmaz içerisinde. Seçimle göreve gelen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin darbeyle devrilmesine karşı sessiz kalmaları, demokrasi konusundaki ısrarcı tutumlarına olan inancı sarsıyor.
Almanya’daki Mainz Üniversitesi Arap Dünyası Araştırmalar Merkezi Başkanı Günter Meyer, "Batılı hükümetler, Muhammed Mursi’nin 3 Temmuz 2013 tarihinde ordu tarafından devrilmesini sert bir şekilde kınayıp geçiş hükümeti ile işbirliğini reddetseydi, Kahire’deki etkisini yitirirdi" diye konuşuyor. Ancak Meyer’e göre; sebep sadece bununla sınırlı değil. Meyer "Sorun, aslında Batı’nın Mısır’daki nüfuzunu her halükârda sürdürmek istemesi ve Müslüman Kardeşler'in iktidarı kaybetmesinin gerek ABD, gerek Alman hükümeti açısından çok da uygunsuz olmaması. Diğer yanda ise şöyle bir çıkmaz var. Batılı hükümetler bir yanda demokratik değerleri savunmaya gayret gösteriyor. Ama ağızda nasıl döndürülürse döndürülsün, burada bir askeri darbe olduğu gayet açık" diye konuşuyor.
Alman Dış Politika Derneği’nden (DGAP) Mısır uzmanı Christian Achrainer de Batı’nın Mısır politikasındaki çelişkili tutumun yeni olmadığına dikkat çekiyor. Achrainer "Aslında bu çelişki, bilimsel olarak da 'istikrar-demokrasi ikilemi' olarak tanımlanan bu durum yaklaşık 40-50 yıldır mevcut. Yani Batı, Mübarek döneminde istikrarı her şeyden önde tuttu. Zira enerji güvenliği, terörle mücadelenin devamı, İsrail ile olan Barış Antlaşması’na dokunulmaması önemliydi. Ancak birçok Mısırlı ve Avrupalı gözlemcinin Mübarek döneminde Batı’ya yönelttiği suçlama, arada demokratikleşmenin unutulmuş olmasıydı. Batı’nın tüm sözlü açıklamalarında, güçlü bir şekilde demokratikleşmenin arkasında durması ama iş icraata gelince istikrarı, her şeyden önde tutması, Batıya sık sık yöneltilen bir itham olmuştur. Dolayısı ile bu ikilem yeni değildir ancak belki şimdi farklı bir çehreyle karşımızda" diye konuşuyor.
Mursi’nin devrilmesinin ardından Batılı politikacı ve diplomatlar, stratejik çıkarlar ile ilkesel söylemleri arasında bir denge kurmaya çalışıyor. Batı'da kimse Mursi’nin yeniden göreve iade edilmesini talep etmiyor. İktidarın seçimle iş başına gelecek yeni hükümete devredilmesi, talepler listesinin ön sıralarında yer alıyor. Avrupa ve ABD'nin en büyük önceliği, şiddetin daha da tırmanmaması. Bu bağlamda, Mursi dahil siyasî tutukluların serbest bırakılması ve taraflar arasında diyaloğa zemin hazırlanması çağrıları öne çıkıyor.
"ABD ve AB'nin baskı araçları eksik"
Ancak tüm bu çağrı ve talepler, Batı’nın geçiş hükümetine karşı, hangi baskı araçlarını elinde bulundurduğu sorusunu akıllara getiriyor. Örneğin ABD, her yıl Mısır ordusuna 1,5 milyar dolar malî yardımda bulunuyor. Gerçi Amerikan yasaları, darbe ile iktidara gelen hükümetlere bu yardımların yapılmasını yasaklıyor. Pek çok uzman gibi Meyer de, Amerikan yönetiminin Mursi'nin devrilmesiyle ilgili 'darbe' sözcüğünü kullanmaktan kaçınmasını bu yasaya bağlıyor. Meyer, ABD'nin Mısır ile stratejik işbirliğine verdiği öneme dikkat çekiyor ve Mısır ordusunun da para musluğunun kısılmayacağını iyi bildiğini belirtiyor. Meyer, "İktidardaki askerler, ABD’nin en nihayetinde onların yanında olduğunu iyi biliyor. ABD'nin çıkarları bölgenin istikrara kavuşmasından yana. Bunun için de oradaki askerlerle sıkı işbirliği yapmak suretiyle ülkedeki nüfuzunu koruması gerekiyor" diye konuşuyor.
Uzmanlar AB’nin ise elinde geçiş hükümetine karşı güçlü bir baskı aracı olmadığı görüşünde. Alman Dış Politika Derneği’nden (DGAP) Mısır uzmanı Christian Achrainer, Batı’nın sadece baskı aracından değil, aynı zamanda demokratik bir muhataptan da yoksun olduğunu belirtiyor.(Deutsche Welle Türkçe)
Cristiano Ronaldo'nun twitter'da hayranına attığı o özel mesaj
Ronaldo'nun Norveçli bir hayranına gönderdiği mesaj ortaya çıkarken genç futbol sevdalısının videosuna da Portekizli yorum yaptı.
Ronaldo'nun Norveçli bir hayranına gönderdiği mesaj ortaya çıkarken genç futbol sevdalısının videosuna da Portekizli yorum yaptı.
Daniel Nilsen adlı gencin Ronaldo'ya mikro blog sitesi twitter üzerinden yolladığı videoya Ronaldo, "Merhaba Daniel, güzel bir video, hareketlerin de öyle. Çalışmaya devam et ve ayakkabılarını değiştir :)" diye cevap verdi.
Nilsen, Ronaldo'dan gelen mesajın kendini şaşkın bir hale sokutğunu söylerken, Ronaldo tarafından takip edildiğini de belirtti.
Şanslı hayranın imzalı Ronaldo forması kazandığı ve daha önce de Ronaldo ile konuştuğu belirtildi. Nilsen'in Ronaldo'ya yolladığı video ise buydu;
Hayranlarıyla bire bir temas kurmayı seven Ronaldo'nun bu mesajı takipçileri tarafından olumlu karşılanırken, Portekizli yıldızın hayranları bir mesaj alma umuduyla Ronaldo'ya twitter'dan mesajlar yağdırmaya başladı.
Bu arada Ronaldo'nun ABD'de bir beyzbol maçında ilk atıcı olarak sahada yer alacağı ve ilk atışı yapacağı öğrenildi.(sporx)
Ronaldo'nun Norveçli bir hayranına gönderdiği mesaj ortaya çıkarken genç futbol sevdalısının videosuna da Portekizli yorum yaptı.
Daniel Nilsen adlı gencin Ronaldo'ya mikro blog sitesi twitter üzerinden yolladığı videoya Ronaldo, "Merhaba Daniel, güzel bir video, hareketlerin de öyle. Çalışmaya devam et ve ayakkabılarını değiştir :)" diye cevap verdi.
Nilsen, Ronaldo'dan gelen mesajın kendini şaşkın bir hale sokutğunu söylerken, Ronaldo tarafından takip edildiğini de belirtti.
Şanslı hayranın imzalı Ronaldo forması kazandığı ve daha önce de Ronaldo ile konuştuğu belirtildi. Nilsen'in Ronaldo'ya yolladığı video ise buydu;
Hayranlarıyla bire bir temas kurmayı seven Ronaldo'nun bu mesajı takipçileri tarafından olumlu karşılanırken, Portekizli yıldızın hayranları bir mesaj alma umuduyla Ronaldo'ya twitter'dan mesajlar yağdırmaya başladı.
Bu arada Ronaldo'nun ABD'de bir beyzbol maçında ilk atıcı olarak sahada yer alacağı ve ilk atışı yapacağı öğrenildi.(sporx)
Twitter'a taciz butonu geliyor!
Twitter, kötü amaçlı kullanılan hesaplar ile tehdit içeren tweetlerin şikâyet edilmesini sağlayacak yenilikler planlıyor.
Son dönemde özellikle İngiltere'de artan eleştiriler üzerine harekete geçen Twitter, en son iPhone uygulamasında yer verdiği “şikayet et” butonunun, yakında Android ve diğer platformlarda, ayrıca web'de de yer alacağını duyurdu.
Twitter'ın İngiltere'de duyurduğu bu yenilikle birlikte, artık tüm tweet mesajlarında kötü amaçlı kullanımların, taciz, hakaret ve tehditlerin şikâyet edilebileceği bir buton yer alacak.
İngiliz kadın hakları savunucusu ve gazeteci Caroline Criado-Perez, geçtiğimiz haftalarda Twitter üzerinde hakaretlerle karşı karşıya kalmış, tecavüz ve ölüm tehditleri almış ancak Twitter'a yaptığı şikâyetlere günlerce yanıt alamamıştı. Gazeteciye destek veren İşçi Partisi milletvekili Stella Creasey de sosyal medyada benzer tehditlerin kurbanı olmuştu.
Bunun üzerine internet üzerinde başlatılan imza kampanyasıyla, Twitter'dan kullanıcıları tehdit ve tacizlerden koruyacak adımlar atması istenmişti. Kampanyaya şu ana kadar 80 binden fazla kişi imzalarıyla destek verdi.
İLK OLARAK IPHONE UYGULAMASINDA
Twitter'ın İngiltere Genel Müdürü Tony Wang yaptığı açıklamada, şirketin internette kötü amaçlı kullanımlar sorununu ciddiye aldığını, şikayetlerin daha kolay şekilde bildirilebilesi için yenilikler üzerinde çalıştıklarını kaydetti.
Twitter'ın eski uygulamasında, kötü kullanımları şikâyet etmek için uzun başvuru formlarını doldurmak gerekiyordu. Birçok kullanıcı, yaptıkları şikâyetlerin dikkate alınmadığı ya da çok geç işleme konduğu eleştirisinde bulunuyordu.
Twitter'ın İngiltere Genel Müdürü Wang, en son iPhone uygulaması ve mobil internet sitesindeki fonksiyonla, her bir tweet mesajında, “Tweeti şikayet et” butonunun yer aldığını, bu şekilde kötü amaçlı kullanımların bildirilmesini kolaylaştırmaya çalıştıklarını kaydetti.
Son dönemde özellikle İngiltere'de artan eleştiriler üzerine harekete geçen Twitter, en son iPhone uygulamasında yer verdiği “şikayet et” butonunun, yakında Android ve diğer platformlarda, ayrıca web'de de yer alacağını duyurdu.
Twitter'ın İngiltere'de duyurduğu bu yenilikle birlikte, artık tüm tweet mesajlarında kötü amaçlı kullanımların, taciz, hakaret ve tehditlerin şikâyet edilebileceği bir buton yer alacak.
İngiliz kadın hakları savunucusu ve gazeteci Caroline Criado-Perez, geçtiğimiz haftalarda Twitter üzerinde hakaretlerle karşı karşıya kalmış, tecavüz ve ölüm tehditleri almış ancak Twitter'a yaptığı şikâyetlere günlerce yanıt alamamıştı. Gazeteciye destek veren İşçi Partisi milletvekili Stella Creasey de sosyal medyada benzer tehditlerin kurbanı olmuştu.
Bunun üzerine internet üzerinde başlatılan imza kampanyasıyla, Twitter'dan kullanıcıları tehdit ve tacizlerden koruyacak adımlar atması istenmişti. Kampanyaya şu ana kadar 80 binden fazla kişi imzalarıyla destek verdi.
İLK OLARAK IPHONE UYGULAMASINDA
Twitter'ın İngiltere Genel Müdürü Tony Wang yaptığı açıklamada, şirketin internette kötü amaçlı kullanımlar sorununu ciddiye aldığını, şikayetlerin daha kolay şekilde bildirilebilesi için yenilikler üzerinde çalıştıklarını kaydetti.
Twitter'ın eski uygulamasında, kötü kullanımları şikâyet etmek için uzun başvuru formlarını doldurmak gerekiyordu. Birçok kullanıcı, yaptıkları şikâyetlerin dikkate alınmadığı ya da çok geç işleme konduğu eleştirisinde bulunuyordu.
Twitter'ın İngiltere Genel Müdürü Wang, en son iPhone uygulaması ve mobil internet sitesindeki fonksiyonla, her bir tweet mesajında, “Tweeti şikayet et” butonunun yer aldığını, bu şekilde kötü amaçlı kullanımların bildirilmesini kolaylaştırmaya çalıştıklarını kaydetti.
Angelina Jolie Hollywood'un en çok kazanan kadın oyuncusu
Forbes dergisinin hazırladığı 'Hollywood'un en çok kazanan kadın oyuncuları' listesinin ilk sırasını bu sene, tahminî 33 milyon dolarlık kazancıyla, Angelina Jolie aldı.
Bir sonraki filmi, Uyuyan Güzel'in Disney tarafından yeniden uyarlanmış hâli ‘Maleficent’ olan Jolie, 2012 listesinde üçüncü sıradaydı.
Silver Linings Playbook (Umut Işığım) adlı filmdeki rolüyle Oscar kazanan Jennifer Lawrence ikinci sırada yer aldı.
Büyük başarı kazanan Hunger Games (Açlık Oyunları) filmindeki rolü de Lawrence’a 26 milyon dolarlık kazanca ulaşmasında yardımcı oldu.
Listede ilk üçü tamamlayan isim ise Twilight (Alacakaranlık) serisinin oyuncusu Kristen Stewart oldu. Stewart'ın bu yılki kazancı 22 milyon dolar.
Forbes bu listeyi oluşturmak için, sinema dünyasının önde gelen isimleriyle, yapımcılar ve yöneticilerle görüşmeler yapıp sanatçıların 2012 Haziran'ından 2013 Haziran'ına kadar elde ettikleri kazancın bir tahminini yapıyor.
Forbes'Un internet sitesine göre, Hunger Games'deki rolü için 1 milyon doların altında bir ücret alan Jennifer Lawrence'a Lionsgate şirketi, serinin ikinci filmi Catching Fire için daha yüksek bir ödeme yaptı.
Forbes listesinin dördüncü sırasını, 20 milyon dolarlık geliriyle, yeni filmi We're the Millers gelecek hafta Amerika Birleşik Devletleri' nde gösterime girecek olan Jennifer Aniston aldı.
The Amazing Spider-Man (İnanılmaz Örümcek Adam) filminde, gerçek hayattaki erkek arkadaşı Andrew Garfield'la birlikte rol alan Emma Stone’un 16 milyon dolarlık geliri, oyuncuyu listenin beşinci sırasına yerleştirdi.
Altıncı sırayı 15 milyon dolarla Charlize Theron alırken, geçen yılki sıralamada üçüncü olan Sandra Bullock, 14 milyon dolarlık tahminî geliriyle bu yıl yedinci sıraya geriledi.
Yedinci sırayı paylaşan bir diğer isim ise yine 14 milyon dolarla Natalie Portman oldu. Geçen yıl altıncı sıradaki Julia Roberts 11 milyon dolarla bu yıl dokuzuncu sıraya geriledi. Listenin yeni ismi Mila Kunis, 11 milyon dolarlık geliriyle Julia Roberts’la birlikte dokuzuncu sırayı paylaştı.
En çok kazanan kadın oyuncuları
Angelina Jolie - $33m
Jennifer Lawrence - $26m
Kristen Stewart - $22m
Jennifer Aniston - $20m
Emma Stone - $16m
Charlize Theron - $15m
Sandra Bullock - $14m
Natalie Portman - $14m
Mila Kunis - $11m
Julia Roberts - $11m
Kaynak: Forbes
BBCTURKCE
Bir sonraki filmi, Uyuyan Güzel'in Disney tarafından yeniden uyarlanmış hâli ‘Maleficent’ olan Jolie, 2012 listesinde üçüncü sıradaydı.
Silver Linings Playbook (Umut Işığım) adlı filmdeki rolüyle Oscar kazanan Jennifer Lawrence ikinci sırada yer aldı.
Büyük başarı kazanan Hunger Games (Açlık Oyunları) filmindeki rolü de Lawrence’a 26 milyon dolarlık kazanca ulaşmasında yardımcı oldu.
Listede ilk üçü tamamlayan isim ise Twilight (Alacakaranlık) serisinin oyuncusu Kristen Stewart oldu. Stewart'ın bu yılki kazancı 22 milyon dolar.
Forbes bu listeyi oluşturmak için, sinema dünyasının önde gelen isimleriyle, yapımcılar ve yöneticilerle görüşmeler yapıp sanatçıların 2012 Haziran'ından 2013 Haziran'ına kadar elde ettikleri kazancın bir tahminini yapıyor.
Forbes'Un internet sitesine göre, Hunger Games'deki rolü için 1 milyon doların altında bir ücret alan Jennifer Lawrence'a Lionsgate şirketi, serinin ikinci filmi Catching Fire için daha yüksek bir ödeme yaptı.
Forbes listesinin dördüncü sırasını, 20 milyon dolarlık geliriyle, yeni filmi We're the Millers gelecek hafta Amerika Birleşik Devletleri' nde gösterime girecek olan Jennifer Aniston aldı.
The Amazing Spider-Man (İnanılmaz Örümcek Adam) filminde, gerçek hayattaki erkek arkadaşı Andrew Garfield'la birlikte rol alan Emma Stone’un 16 milyon dolarlık geliri, oyuncuyu listenin beşinci sırasına yerleştirdi.
Altıncı sırayı 15 milyon dolarla Charlize Theron alırken, geçen yılki sıralamada üçüncü olan Sandra Bullock, 14 milyon dolarlık tahminî geliriyle bu yıl yedinci sıraya geriledi.
Yedinci sırayı paylaşan bir diğer isim ise yine 14 milyon dolarla Natalie Portman oldu. Geçen yıl altıncı sıradaki Julia Roberts 11 milyon dolarla bu yıl dokuzuncu sıraya geriledi. Listenin yeni ismi Mila Kunis, 11 milyon dolarlık geliriyle Julia Roberts’la birlikte dokuzuncu sırayı paylaştı.
En çok kazanan kadın oyuncuları
Angelina Jolie - $33m
Jennifer Lawrence - $26m
Kristen Stewart - $22m
Jennifer Aniston - $20m
Emma Stone - $16m
Charlize Theron - $15m
Sandra Bullock - $14m
Natalie Portman - $14m
Mila Kunis - $11m
Julia Roberts - $11m
Kaynak: Forbes
BBCTURKCE
Google Chromecast isimli cihazıyla televizyonda yeni bir atılım yapmayı hedefliyor
Google bir dizi yanlış çıkışın ardından Çarşamba günü evlerin oturma odalarına girmek için yeni bir girişimde bulundu.
Arama devinin tanıtımını yaptığı 35 dolarlık cihaz, televizyonların mobil cihazlarla kablosuz bağlantı kurarak televizyon ekranlarından internetteki içeriğe ulaşabilmelerini sağlıyor.
Tablet bilgisayarlar ve akıllı telefonların tüketicilerinin zamanının büyük bölümünü ele geçirmesine rağmen ev eğlence sistemi denildiğinde televizyonla interneti buluşturma fikri halen önemli bir odak noktası. Google da son olarak attığı adımla Apple ve Microsoft gibi rakiplerine katılmış oldu.
Google'ın Chromecast isimli 5 santimlik televizyon cihazı görünüş olarak usb'den bağlanan flash sürücülere benziyor. HDMI girişinden bağlanan cihaz, kablosuz internet bağlantısıyla akıllı telefon ya da dizüstü bilgisayarlardan kontrol edilebiliyor.
Google'ın Android yazılımının yanında, Apple'ın iPhone ve iPad'leri ile de uyumlu olan cihaz Çarşamba günü BestBuy.com, BestBuy.com ve Google'ın uygulama mağazası Play store'da satılmaya başladı.
Chromecast, Apple'ın 99 dolardan satılan benzer özelliklere sahip cihazına göre düşük fiyatıyla öne çıkıyor. Apple TV isimli cihazın kullandığı "AirPlay" teknolojisi Chromecast ile benzer ancak daha fazla özelliğe sahip ve uygulamalar direkt olarak üzerinde çalışıyor. Microsoft'un 199 dolardan satılan Xbox 360 isimli oyun konsolu da "SmartGlass" ismi verilen benzer bir teknolojiye sahip, Apple, Android ve Microsoft'un yazılımını kullanan akıllı telefonlar tarafından kontrol edilebiliyor.
Apple 2007 yılından bu yana 13 milyon adet Apple TV satışı yaparken bu satışların yarısı geçen yıl gerçekleşti.
Chromecast kullanıcıları örnek olarak internete bağlı tabletlerinden YouTube'deki videolara ulaşarak televizyonlarında görüntüleyebiliyor. Google milyonlarca internet sitesi ve uygulamayla internet üzerinden en fazla reklam yayınlayan şirket. Dolayısıyla Google'ın internetteki içeriğin televizyonlarda daha fazla yer almasını sağlaması şirketin ana faaliyet alanı için de oldukça önemli.
—Bu habere Ian Sherr de katkıda bulunmuştur.
www.wsj.com.tr/
Arama devinin tanıtımını yaptığı 35 dolarlık cihaz, televizyonların mobil cihazlarla kablosuz bağlantı kurarak televizyon ekranlarından internetteki içeriğe ulaşabilmelerini sağlıyor.
Tablet bilgisayarlar ve akıllı telefonların tüketicilerinin zamanının büyük bölümünü ele geçirmesine rağmen ev eğlence sistemi denildiğinde televizyonla interneti buluşturma fikri halen önemli bir odak noktası. Google da son olarak attığı adımla Apple ve Microsoft gibi rakiplerine katılmış oldu.
Google'ın Chromecast isimli 5 santimlik televizyon cihazı görünüş olarak usb'den bağlanan flash sürücülere benziyor. HDMI girişinden bağlanan cihaz, kablosuz internet bağlantısıyla akıllı telefon ya da dizüstü bilgisayarlardan kontrol edilebiliyor.
Google'ın Android yazılımının yanında, Apple'ın iPhone ve iPad'leri ile de uyumlu olan cihaz Çarşamba günü BestBuy.com, BestBuy.com ve Google'ın uygulama mağazası Play store'da satılmaya başladı.
Chromecast, Apple'ın 99 dolardan satılan benzer özelliklere sahip cihazına göre düşük fiyatıyla öne çıkıyor. Apple TV isimli cihazın kullandığı "AirPlay" teknolojisi Chromecast ile benzer ancak daha fazla özelliğe sahip ve uygulamalar direkt olarak üzerinde çalışıyor. Microsoft'un 199 dolardan satılan Xbox 360 isimli oyun konsolu da "SmartGlass" ismi verilen benzer bir teknolojiye sahip, Apple, Android ve Microsoft'un yazılımını kullanan akıllı telefonlar tarafından kontrol edilebiliyor.
Apple 2007 yılından bu yana 13 milyon adet Apple TV satışı yaparken bu satışların yarısı geçen yıl gerçekleşti.
Chromecast kullanıcıları örnek olarak internete bağlı tabletlerinden YouTube'deki videolara ulaşarak televizyonlarında görüntüleyebiliyor. Google milyonlarca internet sitesi ve uygulamayla internet üzerinden en fazla reklam yayınlayan şirket. Dolayısıyla Google'ın internetteki içeriğin televizyonlarda daha fazla yer almasını sağlaması şirketin ana faaliyet alanı için de oldukça önemli.
—Bu habere Ian Sherr de katkıda bulunmuştur.
www.wsj.com.tr/
27 Temmuz 2013
Bilim Adamları "Sahte Anı " Oluşturdu
ABD’nin Massachusetts eyaletindeki RIKEN-MIT Merkezi’nde farelerin beyninde ilk kez "sahte anılar" oluşturuldu.
Farelerin beyninde ilk kez "sahte anılar" oluşturuldu.
ABD’nin Massachusetts eyaletindeki RIKEN-MIT Merkezi’nde 1987'de Nobel Tıp Ödülü sahibi Susumu Tonegawa ve ekibi, farelerin beynine yerleştirilen optik fiberler sayesinde hafıza oluşumu sağlayan hücreleri harekete geçirmeyi başardı.
Araştırmacılar, farelerin beyin hücrelerini ışığa maruz bırakıldığında tepki vermek üzere yeniden programladı. Bilim adamları, ışığa maruz bırakıldığında hücreleri etkin hale getiren "channelrhodopsin-2" proteininin üretilmesini sağlayan bir virüs geliştirdi ve beynin hafızayla ilgili hipokampus bölümüne bunu enjekte etti. Hücreleri ışığa maruz bırakmak için iplik kalınlığında optik fiberler farelerin beynine yerleştirildi.
Fareler önce tehlike içermeyen "A" kutusuna koyuldu. Daha sonra hayvanlar, "B" kutusuna alındı. Burada, farelerin beyninin hipokampus bölümündeki hücreler ışıkla uyarıldı ve "A" kutusundaki anılar harekete geçirildi. Aynı zamanda, farelerin ayaklarına elektrik şoku verildi.
Tekrar "A" kutusuna koyulan farelerin tehlike olmamasına rağmen korktuğu görüldü. Bununla beraber bilim adamları, farklı yeni bir yere koyulan farelerde istedikleri zaman "A" kutusundaki "sahte anıya" bağlı hücreleri harekete geçirebildi.
"Science" dergisinde yayımlanan araştırma, insan hafızasının işleyişinin daha iyi anlaşılmasına ve travma sonrası stres bozukluğu ve benzer rahatsızlıkların tedavisine ışık tutuyor.
Farelerin beyninde ilk kez "sahte anılar" oluşturuldu.
ABD’nin Massachusetts eyaletindeki RIKEN-MIT Merkezi’nde 1987'de Nobel Tıp Ödülü sahibi Susumu Tonegawa ve ekibi, farelerin beynine yerleştirilen optik fiberler sayesinde hafıza oluşumu sağlayan hücreleri harekete geçirmeyi başardı.
Araştırmacılar, farelerin beyin hücrelerini ışığa maruz bırakıldığında tepki vermek üzere yeniden programladı. Bilim adamları, ışığa maruz bırakıldığında hücreleri etkin hale getiren "channelrhodopsin-2" proteininin üretilmesini sağlayan bir virüs geliştirdi ve beynin hafızayla ilgili hipokampus bölümüne bunu enjekte etti. Hücreleri ışığa maruz bırakmak için iplik kalınlığında optik fiberler farelerin beynine yerleştirildi.
Fareler önce tehlike içermeyen "A" kutusuna koyuldu. Daha sonra hayvanlar, "B" kutusuna alındı. Burada, farelerin beyninin hipokampus bölümündeki hücreler ışıkla uyarıldı ve "A" kutusundaki anılar harekete geçirildi. Aynı zamanda, farelerin ayaklarına elektrik şoku verildi.
Tekrar "A" kutusuna koyulan farelerin tehlike olmamasına rağmen korktuğu görüldü. Bununla beraber bilim adamları, farklı yeni bir yere koyulan farelerde istedikleri zaman "A" kutusundaki "sahte anıya" bağlı hücreleri harekete geçirebildi.
"Science" dergisinde yayımlanan araştırma, insan hafızasının işleyişinin daha iyi anlaşılmasına ve travma sonrası stres bozukluğu ve benzer rahatsızlıkların tedavisine ışık tutuyor.
Doğal Boyutlu Hologramlar Evinize Gelecek
Yıldız Savaşları ve Uzay Yolu gibi Hollywood yapımlarında tanık olduğumuz hologram, yakın zamanda beyaz perdenin dışına taşarak gerçek boyutlarında oturma odalarınıza gelecek. ABD’li bir şirket, havada 3D görüntü oluşturan holovizyon teknolojisini dev boyutlarda sunmaya hazırlanıyor.
Başta eğlence ve reklam dünyasının merakla adapte olmak istediği hologram teknolojisi, yakın gelecekte oturma odalarımızı bir ‘holograma’ çevirebilir.
Los Angeles merkezli Provision 3D Media şirketi, yenilikçi projeleri destekleyen Kickstarter şirketinin desteğiyle ‘doğal boyutlarda’ holovizyon sunmak için çalışıyor.
Holovizyon teknolojisi, havada 3D hareketli görüntüler oluşturabilen bir cihaz olarak biliniyor. Hologram oluşturan kutular gibi bir perdeye ihtiyaç olmadan, gözlük takmak gerekmeden gerçek ve canlı görüntüler 3D olarak oluşturuluyor.
3D Media, 950 bin dolar bağış toplamaya çalıştıkları proje kapsamında, 3 inç ile 52 inç ‘HoloVizyon’ ekranlar üretmeyi hedefliyor.
Mashable sitesine konuşan 3D Media CEO’su Curt Thornton, Kickstarter desteğini alarak en kısa zamanda prototip üretmeyi ve test sürecine başlamak istediklerini açıkladı.
‘Oyunseverler Bayılacak’
Thornton, HoloVizyon teknolojisinin hologramlardan farklı olacağını çünkü görüntüyü ortaya çıkaran ışık kaynağını yeniden icat etmeye çalıştıklarını belirtti.
Thornton, ‘patentli üretecekleri ışık kaynağının, insan boyutunda görüntü sunabilecek güçte olacağını’ söyledi. Teknolojinin detayları verilmese de, ışık kaynağına konacak dijital veriyle, doğal boyutta görüntüler havada oluşturulabilecek.
Thornton, projelerinin ‘Hollywood bilim kurgularının gerçek hayata taşınması adına başlangıç olacağını’ belirtti.
Mağazalar ve reklam panolarında kullanılabilecek olmasının yanı sıra, holovizyon teknolojisi oyunseverlerin aklını başından alabilir. Bu durumun farkında olan Thornton, “Çok büyük bir oyunsever kitlesi var... Xbox, PlayStation, Wii veya PC oynamaları fark etmeden, görsel çevrenin doğal çevreye taşınmasından hoşlanacaklar” dedi.
Prototipi üretip testleri yaptıktan sonra ilk ürünlerini San Francisco’da tanıtacaklarını belirten Thornton, holovizyon teknolojisinin ‘herkese ulaşacağını’ ifade etti. Thornton, “Sadece bilim kurgu veya bilgisayar delileri değil, herkes günlük hayatında yeni nesil tecrübeyi tadacak” dedi.
19 günü kalan bağış kampayasında destek vermek isteyen katılımcılar, 7500 dolar karşılığında 17 inçlik ‘HoloVision’ cihazı alabiliyor.
Başta eğlence ve reklam dünyasının merakla adapte olmak istediği hologram teknolojisi, yakın gelecekte oturma odalarımızı bir ‘holograma’ çevirebilir.
Los Angeles merkezli Provision 3D Media şirketi, yenilikçi projeleri destekleyen Kickstarter şirketinin desteğiyle ‘doğal boyutlarda’ holovizyon sunmak için çalışıyor.
Holovizyon teknolojisi, havada 3D hareketli görüntüler oluşturabilen bir cihaz olarak biliniyor. Hologram oluşturan kutular gibi bir perdeye ihtiyaç olmadan, gözlük takmak gerekmeden gerçek ve canlı görüntüler 3D olarak oluşturuluyor.
3D Media, 950 bin dolar bağış toplamaya çalıştıkları proje kapsamında, 3 inç ile 52 inç ‘HoloVizyon’ ekranlar üretmeyi hedefliyor.
Mashable sitesine konuşan 3D Media CEO’su Curt Thornton, Kickstarter desteğini alarak en kısa zamanda prototip üretmeyi ve test sürecine başlamak istediklerini açıkladı.
‘Oyunseverler Bayılacak’
Thornton, HoloVizyon teknolojisinin hologramlardan farklı olacağını çünkü görüntüyü ortaya çıkaran ışık kaynağını yeniden icat etmeye çalıştıklarını belirtti.
Thornton, ‘patentli üretecekleri ışık kaynağının, insan boyutunda görüntü sunabilecek güçte olacağını’ söyledi. Teknolojinin detayları verilmese de, ışık kaynağına konacak dijital veriyle, doğal boyutta görüntüler havada oluşturulabilecek.
Thornton, projelerinin ‘Hollywood bilim kurgularının gerçek hayata taşınması adına başlangıç olacağını’ belirtti.
Mağazalar ve reklam panolarında kullanılabilecek olmasının yanı sıra, holovizyon teknolojisi oyunseverlerin aklını başından alabilir. Bu durumun farkında olan Thornton, “Çok büyük bir oyunsever kitlesi var... Xbox, PlayStation, Wii veya PC oynamaları fark etmeden, görsel çevrenin doğal çevreye taşınmasından hoşlanacaklar” dedi.
Prototipi üretip testleri yaptıktan sonra ilk ürünlerini San Francisco’da tanıtacaklarını belirten Thornton, holovizyon teknolojisinin ‘herkese ulaşacağını’ ifade etti. Thornton, “Sadece bilim kurgu veya bilgisayar delileri değil, herkes günlük hayatında yeni nesil tecrübeyi tadacak” dedi.
19 günü kalan bağış kampayasında destek vermek isteyen katılımcılar, 7500 dolar karşılığında 17 inçlik ‘HoloVision’ cihazı alabiliyor.
20 Temmuz 2013
Giyilebilir teknoloji yarışına Motorola da katılıyor
Tahminler yakın gelecekte giyilebilir teknoloji alanında büyük bir yarışın başlayacağı yönünde. Bu alanda çalışmalarını hızlandıran şirketlerin arasına Motorola da eklendi.
Google'ın deneme aşamasından çıkan ve gelecek aylarda satışa sunulacak olan akıllı gözlüğü, Apple'ın iddialara konu olan akıllı saati derken, "giyilebilir teknoloji" birçok firmanın ilgi alanı olmaya başladı.
Tasarım aşamasındaki giyilebilir ürünlerin teknoloji alanında yeni bir çığır açması ihtimali üzerinde duran şirketler, olası bir "giyilebilir teknoloji devrimine" hazırsızlık yakalanmak istemiyor.
Bu kategorinin oluşması ve ürünlerin tüketiciler tarafından ne ölçüde benimseneceği henüz tam olarak bilinmese de büyük şirketler boş durmuyor ve bu alandaki hazırlıklarını sürdürüyor. TechCruch sitesinin haberine göre bu markalardan biri de Motorola. Giyilebilir teknoloji tasarım grubu için endüstiriyel tasarımcı arayışına giren şirket, bu alandaki çalışmalarına hız verdi.
Motorola'nın geçmişinde de, giyilebilir teknoloji alanında gerçekleştirilen erken dönem denemeleri bulunuyor. 2011 yılında saat şeklindeki MP3 oynatıcısı MotoACTV adlı ürünü piyasaya süren şirket bu üründen istediğini bulamasa da, yaşanan gelişmeler önümüzdeki dönemde Motorola'nın tekrar yarışa katılacağı yönünde.(sdn.com)
Google'ın deneme aşamasından çıkan ve gelecek aylarda satışa sunulacak olan akıllı gözlüğü, Apple'ın iddialara konu olan akıllı saati derken, "giyilebilir teknoloji" birçok firmanın ilgi alanı olmaya başladı.
Tasarım aşamasındaki giyilebilir ürünlerin teknoloji alanında yeni bir çığır açması ihtimali üzerinde duran şirketler, olası bir "giyilebilir teknoloji devrimine" hazırsızlık yakalanmak istemiyor.
Bu kategorinin oluşması ve ürünlerin tüketiciler tarafından ne ölçüde benimseneceği henüz tam olarak bilinmese de büyük şirketler boş durmuyor ve bu alandaki hazırlıklarını sürdürüyor. TechCruch sitesinin haberine göre bu markalardan biri de Motorola. Giyilebilir teknoloji tasarım grubu için endüstiriyel tasarımcı arayışına giren şirket, bu alandaki çalışmalarına hız verdi.
Motorola'nın 2011 yılında ürettiği MotoACTV adlı ürün |
Motorola'nın geçmişinde de, giyilebilir teknoloji alanında gerçekleştirilen erken dönem denemeleri bulunuyor. 2011 yılında saat şeklindeki MP3 oynatıcısı MotoACTV adlı ürünü piyasaya süren şirket bu üründen istediğini bulamasa da, yaşanan gelişmeler önümüzdeki dönemde Motorola'nın tekrar yarışa katılacağı yönünde.(sdn.com)
Dolce& Gabbana, üç günlüğüne Milan mağazalarını kapattı
Dünyaca ünlü tasarımcılar Domenico Dolce ve Stefano Gabbana, Milan’ın merkezinde bulunan mağazalarını bugün kapattılar.
ITAR-TASS’ın bildirdiğine göre mağazaların boşalan vitrinlerine yerleştirilen ve farklı dillerde yazılan levhalarda ‘İnfial göstergesi olarak’ ifadesi yer alıyor. Bir süre önce Milan Belediye yetkililerinden Franco D’Alfonso yaptığı açıklamada şehirde ‘sahtekâr’ markalara yer olmadığını söylemişti.
Bir ay önce Milan mahkemesi Dolce ve Gabbana’yı veri kaçırma suçundan dolayı 20 ay hapse ve 500 bin Euro para cezasına mahkûm etmişti. İtalya vergi kurumlarına göre tasarımcılar, yaklaşık 1 milyar Euro tutarında kazançları olduğunu deklere ettiler ancak 200 milyon Euro’luk gelirlerini gizlediler. Dolce ve Gabbana’nın avukatları kararı temyiz mahkemesine götürecekleri bildiriliyor. Dolce ve Gabbana, suçsuz bulunacaklarından eminler.
Dolce ve Gabbana Moda Evi, 1982 yılında kuruldu. İtalyan medyasına göre Dolce&Gabbana 2011 yılında 1.5 milyar dolar gelir elde etti.(rusyanınsesi)
ITAR-TASS’ın bildirdiğine göre mağazaların boşalan vitrinlerine yerleştirilen ve farklı dillerde yazılan levhalarda ‘İnfial göstergesi olarak’ ifadesi yer alıyor. Bir süre önce Milan Belediye yetkililerinden Franco D’Alfonso yaptığı açıklamada şehirde ‘sahtekâr’ markalara yer olmadığını söylemişti.
Bir ay önce Milan mahkemesi Dolce ve Gabbana’yı veri kaçırma suçundan dolayı 20 ay hapse ve 500 bin Euro para cezasına mahkûm etmişti. İtalya vergi kurumlarına göre tasarımcılar, yaklaşık 1 milyar Euro tutarında kazançları olduğunu deklere ettiler ancak 200 milyon Euro’luk gelirlerini gizlediler. Dolce ve Gabbana’nın avukatları kararı temyiz mahkemesine götürecekleri bildiriliyor. Dolce ve Gabbana, suçsuz bulunacaklarından eminler.
Dolce ve Gabbana Moda Evi, 1982 yılında kuruldu. İtalyan medyasına göre Dolce&Gabbana 2011 yılında 1.5 milyar dolar gelir elde etti.(rusyanınsesi)
Obama: 'Trayvon Martin oğlum olabilirdi'
Başkan Barack Obama, siyah bir gencin öldürülmesiyle ilgili davada sanık hakkında verilen beraat kararına yönelik, Amerikalılar’a kendi iç dünyalarında hesaplaşma çağrısında bulundu.
Dün Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney yerine sürpriz bir şekilde gazetecilerin önüne çıkan Başkan Obama, ırk ayrımcılığı tartışmaları doğuran davanın ardından ülkeyi olumlu yönde ilerletecek bazı adımlar atmayı düşündüğünü açıkladı.
17 yaşındaki Trayvon Martin, Şubat 2012’de Florida eyaletinde, kendisinden şüphelenen gönüllü mahalle bekçisi George Zimmerman’la kavgaya girmiş, bunun ardından Zimmerman elindeki silahla Martin’i vurarak öldürmüştü. Zimmerman geçen hafta sonu sonuçlanan davada jüri tarafından suçsuz bulundu.
Zimmerman’ın beraatı Amerika’da büyük protesto gösterilerine yol açtı. Bu haftasonu da Amerika’nın değişik kentlerinde dava kararının protesto edilmesi bekleniyor. Adalet Bakanlığı da ‘ırkçı önyargıyla’ hareket edip etmediği sorgulanan Zimmerman hakkında ayrı bir dava açma konusunu düşünüyor.
Obama, “Vurulan Trayvon benim oğlum olabilirdi. Bu olay 35 yıl önce yaşansaydı, vurulan kişi ben de olabilirdim,” diye konuştu ve şöyle devam etti: “Bu ülkede bir mağazaya girdiğinde izlemeye alınma deneyimi yaşamamış çok az Afrika asıllı Amerikalı var. Buna ben de dahilim. Sokaklarda karşıdan karşıya geçerken araçların kilitlerinin kapandığını duymayan çok az siyah Amerikalı var. Bu bana da oldu, en azından senatör seçilinceye kadar. Bir asansöre binip de yanındaki kadının gergin bir şekilde elindeki çantasına sıkı sıkıya yapışıp asansörden ininceye kadar nefesini tuttuğunu görmeyen çok az siyah Amerikalı var. Bunlar çok sık olan şeyler. Abartmak istemiyorum ama bu tarz deneyimler, Afrika asıllı Amerikalılar’ın o gece Florida’da yaşanan olayları nasıl yorumladığı konusunda bilgi verebilir.”
Obama, geçen yıl Florida’da yaşanan kavgaya benzer olayları teşvik eden eyalet ve yerel yasaları incelemeye almayı düşündüğünü açıkladı. Başkan, federal, eyalet ve yerel yönetimlerin, ırk temelli profillemeyi ve sisteme duyulan güvensizliği giderecek şekilde güvenlik güçlerine eğitim verilmesi konusunda çalışmasının yararlı olacağını kaydetti.
Obama ayrıca siyah Amerikalı gençlerin şiddet olaylarına hem mağdur hem de fail olarak karışmalarındaki orantısızlığa dikkati çekerek, bu gençlerin durumlarının düzeltilmesi, kendilerini toplumun eksiksiz parçası olarak hissetmeleri ve başarıya giden yolda onlara da pay verilmesi gerektiğini belirtti.(amerikanınsesi)
Dün Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney yerine sürpriz bir şekilde gazetecilerin önüne çıkan Başkan Obama, ırk ayrımcılığı tartışmaları doğuran davanın ardından ülkeyi olumlu yönde ilerletecek bazı adımlar atmayı düşündüğünü açıkladı.
17 yaşındaki Trayvon Martin, Şubat 2012’de Florida eyaletinde, kendisinden şüphelenen gönüllü mahalle bekçisi George Zimmerman’la kavgaya girmiş, bunun ardından Zimmerman elindeki silahla Martin’i vurarak öldürmüştü. Zimmerman geçen hafta sonu sonuçlanan davada jüri tarafından suçsuz bulundu.
Zimmerman’ın beraatı Amerika’da büyük protesto gösterilerine yol açtı. Bu haftasonu da Amerika’nın değişik kentlerinde dava kararının protesto edilmesi bekleniyor. Adalet Bakanlığı da ‘ırkçı önyargıyla’ hareket edip etmediği sorgulanan Zimmerman hakkında ayrı bir dava açma konusunu düşünüyor.
Obama, “Vurulan Trayvon benim oğlum olabilirdi. Bu olay 35 yıl önce yaşansaydı, vurulan kişi ben de olabilirdim,” diye konuştu ve şöyle devam etti: “Bu ülkede bir mağazaya girdiğinde izlemeye alınma deneyimi yaşamamış çok az Afrika asıllı Amerikalı var. Buna ben de dahilim. Sokaklarda karşıdan karşıya geçerken araçların kilitlerinin kapandığını duymayan çok az siyah Amerikalı var. Bu bana da oldu, en azından senatör seçilinceye kadar. Bir asansöre binip de yanındaki kadının gergin bir şekilde elindeki çantasına sıkı sıkıya yapışıp asansörden ininceye kadar nefesini tuttuğunu görmeyen çok az siyah Amerikalı var. Bunlar çok sık olan şeyler. Abartmak istemiyorum ama bu tarz deneyimler, Afrika asıllı Amerikalılar’ın o gece Florida’da yaşanan olayları nasıl yorumladığı konusunda bilgi verebilir.”
Obama, geçen yıl Florida’da yaşanan kavgaya benzer olayları teşvik eden eyalet ve yerel yasaları incelemeye almayı düşündüğünü açıkladı. Başkan, federal, eyalet ve yerel yönetimlerin, ırk temelli profillemeyi ve sisteme duyulan güvensizliği giderecek şekilde güvenlik güçlerine eğitim verilmesi konusunda çalışmasının yararlı olacağını kaydetti.
Obama ayrıca siyah Amerikalı gençlerin şiddet olaylarına hem mağdur hem de fail olarak karışmalarındaki orantısızlığa dikkati çekerek, bu gençlerin durumlarının düzeltilmesi, kendilerini toplumun eksiksiz parçası olarak hissetmeleri ve başarıya giden yolda onlara da pay verilmesi gerektiğini belirtti.(amerikanınsesi)
Altın nasıl oluşuyor?
ABD’de yapılan bir araştırma, tarih boyunca gücün, zenginliğin ve güzelliğin simgesi altının kökenini ortaya koydu.
Altının oluşumuna ilişkin araştırma, ABD’nin Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi uzmanları tarafından yapıldı.
Araştırmaya, 3 Haziran 2013 tarihinde NASA’ya ait Swift teleskopu tarafından yakalanan gama ışını temel oluşturdu.
Gama ışınına ait patlamanın 3,9 milyar ışık yılı uzaklıkta gerçekleştiği hesaplandı.
Muazzam enerji patlaması
Uzmanlar, gama ışını patlamasının iki nötron yıldızının çarpışmasıyla meydana geldiği ihtimali üzerinde duruyor.
Bir atom çekirdeği yoğunluğundaki iki nötron yıldızının çarpışarak birleşmesi, muazzam bir enerji patlamasıyla sonuçlanıyor.
Bu, altın gibi yoğun ve ağır bir metalin oluşumu için uygun koşulları yaratıyor.
Uzmanlar evrenin başlangıcında pek az elementin varlığına işaret ediyor. Büyük patlama sonrası evrende hidrojen ve helyum olmak üzere sadece iki hafif elementin varlığı söz konusuydu.
Başta demir olmak üzere çeşitli metallerin oluşumu için büyük yıldızların enerjisi yetiyordu. Ancak altın gibi ağır metallerin oluşumu için yıldızların enerjisi de yeterli olmuyor.
735 katrilyon kilo altın
Edo Berger liderliğindeki araştırma ekibi, yakaladıkları gama ışını üzerinde yaptıkları incelemelerle, bunun için nötron yıldızlarının çarpışmasının gerekli olduğu tezini güçlendiren veriler sağladılar.
Bu doğrultudaki tez, 2011’de Almanya’nın Max Planck Enstitüsü bünyesinde yapılan bir araştırmada da vurgulanmıştı.
Uzmanların hesaplamalarına göre iki nötron yıldızının çarpışması halinde Ay’ın kütlesinin 10 katı civarında altın maddesi oluşuyor. Bir hesaplamaya göre bu, 735 katrilyon kilo altına denk geliyor.
Araştırma sonuçları, önümüzdeki saygın yayın organlarından "Astrophysical Journal Letters" dergisinin önümüzdeki nüshasında yayınlanacak.(Deutsche Welle Türkçe)
Altının oluşumuna ilişkin araştırma, ABD’nin Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi uzmanları tarafından yapıldı.
Araştırmaya, 3 Haziran 2013 tarihinde NASA’ya ait Swift teleskopu tarafından yakalanan gama ışını temel oluşturdu.
Gama ışınına ait patlamanın 3,9 milyar ışık yılı uzaklıkta gerçekleştiği hesaplandı.
Muazzam enerji patlaması
Uzmanlar, gama ışını patlamasının iki nötron yıldızının çarpışmasıyla meydana geldiği ihtimali üzerinde duruyor.
Bir atom çekirdeği yoğunluğundaki iki nötron yıldızının çarpışarak birleşmesi, muazzam bir enerji patlamasıyla sonuçlanıyor.
Bu, altın gibi yoğun ve ağır bir metalin oluşumu için uygun koşulları yaratıyor.
Uzmanlar evrenin başlangıcında pek az elementin varlığına işaret ediyor. Büyük patlama sonrası evrende hidrojen ve helyum olmak üzere sadece iki hafif elementin varlığı söz konusuydu.
Başta demir olmak üzere çeşitli metallerin oluşumu için büyük yıldızların enerjisi yetiyordu. Ancak altın gibi ağır metallerin oluşumu için yıldızların enerjisi de yeterli olmuyor.
735 katrilyon kilo altın
Edo Berger liderliğindeki araştırma ekibi, yakaladıkları gama ışını üzerinde yaptıkları incelemelerle, bunun için nötron yıldızlarının çarpışmasının gerekli olduğu tezini güçlendiren veriler sağladılar.
Bu doğrultudaki tez, 2011’de Almanya’nın Max Planck Enstitüsü bünyesinde yapılan bir araştırmada da vurgulanmıştı.
Uzmanların hesaplamalarına göre iki nötron yıldızının çarpışması halinde Ay’ın kütlesinin 10 katı civarında altın maddesi oluşuyor. Bir hesaplamaya göre bu, 735 katrilyon kilo altına denk geliyor.
Araştırma sonuçları, önümüzdeki saygın yayın organlarından "Astrophysical Journal Letters" dergisinin önümüzdeki nüshasında yayınlanacak.(Deutsche Welle Türkçe)
Schindler'in Listesi ebay'de!
İkinci Dünya Savaşı'nda Oskar Schindler'in fabrikasında çalışarak Naziler'in toplama ve imha kamplarından kurtulan işçilerin bilgilerini barındıran ünlü belge ebay'de açık arttırmaya çıkarıldı.
801 Yahudi işçinin isim, doğum tarihi ve meslek bilgilerinin yer aldığı 14 sayfalık belge ünlü online açık arttırma sitesi ebay üzerinden 3 milyon dolar başlangıç fiyatıyla açık arttırmaya sunuldu.
Oskar Schindler İkinci Dünya Savaşı sırasında yaklaşık bin 200 Yahudi'yi fabrikasında 'köle işçi' olarak çalışıyor göstererek Nazi zulmünden kurtarmıştı. Liste, Steven Spielberg'in ünlü "Schindler'in Listesi" adlı filmine de konu olmuştu.
Amerikan basınında yer alan haberlere göre söz konusu listeden dört adet bulunuyor. Bunlardan biri ABD'deki Soykırım Müzesi'nde, ikisi ise İsrail'deki Yad Vaşem müzesinde yer alıyor. Listenin 18 Nisan 1945 tarihli olduğu ifade ediliyor.
Listeyi ebay'da açık arttırmaya çıkaran Gary Zimet, listenin yaklaşık 5 milyon dolardan alıcı bulmasını beklediklerini belirtti. Zimet ebay’i dünya çapında 100 milyondan fazla kullanıcısı olduğu için tercih ettiklerini kaydetti. New York Post gazetesinin haberine göre Schindler'in muhasebecisi Itzhak Stern'in yeğeninin elinde bulunan liste 2010 yılında satışa çıkarılmış ve 2011 yılında el değiştirmişti. Zimet şimdi bu kişinin listeyi satmak istediğini belirtti.(Deutsche Welle Türkçe)
801 Yahudi işçinin isim, doğum tarihi ve meslek bilgilerinin yer aldığı 14 sayfalık belge ünlü online açık arttırma sitesi ebay üzerinden 3 milyon dolar başlangıç fiyatıyla açık arttırmaya sunuldu.
Oskar Schindler İkinci Dünya Savaşı sırasında yaklaşık bin 200 Yahudi'yi fabrikasında 'köle işçi' olarak çalışıyor göstererek Nazi zulmünden kurtarmıştı. Liste, Steven Spielberg'in ünlü "Schindler'in Listesi" adlı filmine de konu olmuştu.
Amerikan basınında yer alan haberlere göre söz konusu listeden dört adet bulunuyor. Bunlardan biri ABD'deki Soykırım Müzesi'nde, ikisi ise İsrail'deki Yad Vaşem müzesinde yer alıyor. Listenin 18 Nisan 1945 tarihli olduğu ifade ediliyor.
Listeyi ebay'da açık arttırmaya çıkaran Gary Zimet, listenin yaklaşık 5 milyon dolardan alıcı bulmasını beklediklerini belirtti. Zimet ebay’i dünya çapında 100 milyondan fazla kullanıcısı olduğu için tercih ettiklerini kaydetti. New York Post gazetesinin haberine göre Schindler'in muhasebecisi Itzhak Stern'in yeğeninin elinde bulunan liste 2010 yılında satışa çıkarılmış ve 2011 yılında el değiştirmişti. Zimet şimdi bu kişinin listeyi satmak istediğini belirtti.(Deutsche Welle Türkçe)
Türk tarihini aydınlatacak büyük keşif!
Ulan Batur'da bir süredir kazı çalışmaları yapan Japon profesör, Göktürkler'e ait şimdiye kadarki en büyük yazılı iki anıtı gün yüzüne çıkardı.
Moğolistan'ın başkenti Ulan Batur'a 400 kilometre uzaklıktaki bir bölgede kazı çalışmaları yapan Japon profesör, büyük bir keşfe imza attı.
Osaka Üniversitesi'nde eski Türk Tarihi uzmanı olarak görev yapan Profesör Takashi Osawa, Göktürkler'e ait şimdiye kadarki en büyük yazılı iki anıtı gün yüzüne çıkardı. İki yazıtın boyutları, 4 metre eninde ve 3 metre uzunluğunda.
EVLERİNDEN İSTEKSİZ AYRILANLARIN FERYADI
İki yazıtın boyutları, 4 metre eninde ve 3 metre uzunluğunda. Toplam 20 satır ve 2832 sütun şeklinde, üzerine eski Türkçe karakterler kazılmış olan yazıtlar çözümlendi. Anıtlarda; "Ah, evim!", "Ah, toprağım!" gibi ölen kişilerin aileleri veya evlerinden isteksiz ayrılışını ifade eden bir metin olduğu ortaya çıktı.
Yazıtın Orta Asya'da 682-744 yılları arasında hüküm sürmüş Türk devleti Göktürkler'in devlet sistemi ve düzenini aydınlatılacak tarihsel bir malzeme olduğu belirtildi. Yine Moğolistan'da 120 yıl önce Göktürkler'e ait Orhun Kitabeleri bulunmuştu. Yazıtlar, Göktürk hükümdarları Bilge Kağan ve Kül Tigin'e ait.
TÜRKİYE - Hayrettin Turan
Moğolistan'ın başkenti Ulan Batur'a 400 kilometre uzaklıktaki bir bölgede kazı çalışmaları yapan Japon profesör, büyük bir keşfe imza attı.
Osaka Üniversitesi'nde eski Türk Tarihi uzmanı olarak görev yapan Profesör Takashi Osawa, Göktürkler'e ait şimdiye kadarki en büyük yazılı iki anıtı gün yüzüne çıkardı. İki yazıtın boyutları, 4 metre eninde ve 3 metre uzunluğunda.
EVLERİNDEN İSTEKSİZ AYRILANLARIN FERYADI
İki yazıtın boyutları, 4 metre eninde ve 3 metre uzunluğunda. Toplam 20 satır ve 2832 sütun şeklinde, üzerine eski Türkçe karakterler kazılmış olan yazıtlar çözümlendi. Anıtlarda; "Ah, evim!", "Ah, toprağım!" gibi ölen kişilerin aileleri veya evlerinden isteksiz ayrılışını ifade eden bir metin olduğu ortaya çıktı.
Yazıtın Orta Asya'da 682-744 yılları arasında hüküm sürmüş Türk devleti Göktürkler'in devlet sistemi ve düzenini aydınlatılacak tarihsel bir malzeme olduğu belirtildi. Yine Moğolistan'da 120 yıl önce Göktürkler'e ait Orhun Kitabeleri bulunmuştu. Yazıtlar, Göktürk hükümdarları Bilge Kağan ve Kül Tigin'e ait.
TÜRKİYE - Hayrettin Turan
Mısır'da kayıp piramitlerin izleri
Mısır çöllerinde, Google Earth uygulaması kullanılarak fark edilen kum tepeleri arkeologları heyecanlandırdı.
Nil tabanında birbirinden yaklaşık 150 kilometre uzaklıkta olan iki noktayı belirleyen arkeolog Angela Micol, bu tepelerin Mısır'ın gizemli kayıp piramitleri olabileceğine inanıyor.
İlginç keşfini geçtiğimiz sene evinde Google Earth'de Mısır çöllerini incelerken yapan Micol, eski haritalarla da tezinin doğruluğunun kanıtlandığını savunuyor.
Bölgenin Giza Piramidi'nin bulunduğu bölgeden üç kat daha geniş olduğunu belirten Micol yapılan ilk araştırmalarda kayıp piramitlerin bulunduğuna dair ipuçları olduğunu da belirtiyor...
Eğer kayıp piramitler gün yüzüne çıkarılabilirse, bu şimdiye kadar yapılmış en büyük keşiflerden biri olacak.
Nil tabanında birbirinden yaklaşık 150 kilometre uzaklıkta olan iki noktayı belirleyen arkeolog Angela Micol, bu tepelerin Mısır'ın gizemli kayıp piramitleri olabileceğine inanıyor.
İlginç keşfini geçtiğimiz sene evinde Google Earth'de Mısır çöllerini incelerken yapan Micol, eski haritalarla da tezinin doğruluğunun kanıtlandığını savunuyor.
Bölgenin Giza Piramidi'nin bulunduğu bölgeden üç kat daha geniş olduğunu belirten Micol yapılan ilk araştırmalarda kayıp piramitlerin bulunduğuna dair ipuçları olduğunu da belirtiyor...
Eğer kayıp piramitler gün yüzüne çıkarılabilirse, bu şimdiye kadar yapılmış en büyük keşiflerden biri olacak.
19 Temmuz 2013
Maçlar şifresiz kanallardan mı yayınlanacak?
AB ülkeleri önemli futbol karşılaşmalarının sadece şifreli televizyon kanalları üzerinden yayınlanmasına izin vermeme hakkına sahip olacak. FIFA ile UEFA karara olumsuz tepki verdi.
Türkiye’de Fenerbahçe futbol kulübüne UEFA’nın verdiği 2 yıl Avrupa kupalarından men cezasının yürütmesinin Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) tarafından durdurulması, arkasından 1 yıl ceza almış olan Beşiktaş için de yürütmeyi durdurma kararı alınması haberi hem sürpriz oldu, hem de iki takımın taraftarını da sevindirdi.
Avrupa Adalet Divanı’ndan da Avrupa ve Dünya şampiyonalarındaki maçların yayın hakları konusunda önemli bir karar çıktı.
Avrupa Adalet Divanı, Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA) ile Avrupa Futbol Federasyonları Birliği’nin (UEFA) önemli futbol karşılaşmalarını sadece şifreli televizyon kanallarında yayınlatma hakkı olmadığına hükmetti.
Belçika ile İngiltere bazı futbol karşılaşmalarının şifreli televizyon kanallarında yayınlanmasına izin vermemiş, bu gelişme üzerine FIFA ile UEFA da Adalet Divanı’na başvurmuştu. Mahkeme ise yaptığı değerlendirme sonrası verdiği kararda, 'şikâyetlerin geri çevrildiğini' açıkladı.
Bu kararla birlikte konuyla ilgili yasal düzenleme olduğu gibi kalmaya devam edecek. Buna göre de AB ülkeleri ‘yüksek toplumsal değer taşıdığını’ düşündüğü spor karşılaşmalarıyla ilgili bir listeyi Komisyon’a sunabilecek. Böylece söz konusu etkinliğin yayın haklarına sınırlama getirilemeyecek.
Adalet Divanı karar gerekçesinde, 'hedefin, bireylerin bilgi alma özgürlüğünü korumak ve kamunun büyük spor karşılaşmalarına ilişkin televizyon kanalları üzerinden bilgilenmesini sağlamak olduğunu' belirtti. Mahkeme, yayın hakkının sadece şifreli televizyonlarda kalmasının ise bilgi alma özgürlüğünün kısıtlanması anlamına geleceğine hükmetti.
Peki, konu Avrupa Adalet Divanı'na nasıl taşındı?
Belçika, sadece Dünya Futbol Şampiyonası’nın final maçlarının yayın haklarını şifreli televizyon kanallarının elinden alınmasını talep ederken, İngiltere ise Avrupa Futbol Şampiyonası’nın final karşılaşmalarının da bu kapsama alınmasını istemişti. İlgili komisyon da Belçika ile İngiltere’nin sunduğu listeleri onaylamıştı. Mahkemenin kararında ise önemli futbol karşılaşmalarının toplumsal açıdan önem taşıyıp taşımadığına yanıt verildi.
Almanya'daki yasa
Büyük miktarlarda para söz konusu olduğu için karşılaşmaların şifreli televizyon kanalları kapsamı dışında tutulmasına karşı çıkan UEFA ve FIFA ise gerekçesinde mülkiyet haklarını, rekabet ve hizmet özgürlüğünü AB sınırları içinde geçerli kılmak istediğini ileri sürmüştü. Avrupa Adalet Divanı da bu hakların sınırlanmış olabileceğini kabul etmekle birlikte, kamunun yaygın bir biçimde bilgilenme özgürlüğünün daha ağır bastığına hükmetti.
Ancak mahkemenin verdiği karar, Dünya ya da Avrupa futbol şampiyonaları final maçlarının tümünün AB ülkeleri açısından yüksek değeri bulunduğu anlamına gelmiyor. Adalet Divanı, tek tek ülkelerin futbol takımlarının final maçlarında oynayıp oynamadığının kamu ilgisi ile alakalı olduğunu belirtiyor, onun için de her ülkenin ekstra liste çıkartması gerektiğine işaret ediyor. Eğer bir ülke, final maçlarının 'genel anlamda' toplumsal açıdan önemli olduğuna hükmederse, bu durumu Komisyon’a ayrıca gerekçelendirerek bildirmesi gerekiyor. Bu arada Olimpiyat Oyunları da artık şifreli televizyon kanallarında yayınlanma kapsamından çıkartılıyor.
Almanya’da yürürlükteki radyo yasalarına göre 'toplumsal açıdan önemli görülen etkinlikler'in şifreli kanallarda yayınlanmasına ancak aynı zamanda diğer televizyon kanalları üzerinden de ulaşılması şartı ile izin veriliyor. Örneğin Almanya’nın katılımıyla Dünya ve Avrupa Futbol şampiyonaları, açılış, yarı final ve final maçları ve Almanya’nın katılımının olduğu Avrupa Kupası maçları, ayrıca Olimpiyat Oyunları bunlar arasında sayılıyor.( Deutsche Welle Türkçe)
Türkiye’de Fenerbahçe futbol kulübüne UEFA’nın verdiği 2 yıl Avrupa kupalarından men cezasının yürütmesinin Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) tarafından durdurulması, arkasından 1 yıl ceza almış olan Beşiktaş için de yürütmeyi durdurma kararı alınması haberi hem sürpriz oldu, hem de iki takımın taraftarını da sevindirdi.
Avrupa Adalet Divanı’ndan da Avrupa ve Dünya şampiyonalarındaki maçların yayın hakları konusunda önemli bir karar çıktı.
Avrupa Adalet Divanı, Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA) ile Avrupa Futbol Federasyonları Birliği’nin (UEFA) önemli futbol karşılaşmalarını sadece şifreli televizyon kanallarında yayınlatma hakkı olmadığına hükmetti.
Belçika ile İngiltere bazı futbol karşılaşmalarının şifreli televizyon kanallarında yayınlanmasına izin vermemiş, bu gelişme üzerine FIFA ile UEFA da Adalet Divanı’na başvurmuştu. Mahkeme ise yaptığı değerlendirme sonrası verdiği kararda, 'şikâyetlerin geri çevrildiğini' açıkladı.
Bu kararla birlikte konuyla ilgili yasal düzenleme olduğu gibi kalmaya devam edecek. Buna göre de AB ülkeleri ‘yüksek toplumsal değer taşıdığını’ düşündüğü spor karşılaşmalarıyla ilgili bir listeyi Komisyon’a sunabilecek. Böylece söz konusu etkinliğin yayın haklarına sınırlama getirilemeyecek.
Adalet Divanı karar gerekçesinde, 'hedefin, bireylerin bilgi alma özgürlüğünü korumak ve kamunun büyük spor karşılaşmalarına ilişkin televizyon kanalları üzerinden bilgilenmesini sağlamak olduğunu' belirtti. Mahkeme, yayın hakkının sadece şifreli televizyonlarda kalmasının ise bilgi alma özgürlüğünün kısıtlanması anlamına geleceğine hükmetti.
Peki, konu Avrupa Adalet Divanı'na nasıl taşındı?
Belçika, sadece Dünya Futbol Şampiyonası’nın final maçlarının yayın haklarını şifreli televizyon kanallarının elinden alınmasını talep ederken, İngiltere ise Avrupa Futbol Şampiyonası’nın final karşılaşmalarının da bu kapsama alınmasını istemişti. İlgili komisyon da Belçika ile İngiltere’nin sunduğu listeleri onaylamıştı. Mahkemenin kararında ise önemli futbol karşılaşmalarının toplumsal açıdan önem taşıyıp taşımadığına yanıt verildi.
Almanya'daki yasa
Büyük miktarlarda para söz konusu olduğu için karşılaşmaların şifreli televizyon kanalları kapsamı dışında tutulmasına karşı çıkan UEFA ve FIFA ise gerekçesinde mülkiyet haklarını, rekabet ve hizmet özgürlüğünü AB sınırları içinde geçerli kılmak istediğini ileri sürmüştü. Avrupa Adalet Divanı da bu hakların sınırlanmış olabileceğini kabul etmekle birlikte, kamunun yaygın bir biçimde bilgilenme özgürlüğünün daha ağır bastığına hükmetti.
Ancak mahkemenin verdiği karar, Dünya ya da Avrupa futbol şampiyonaları final maçlarının tümünün AB ülkeleri açısından yüksek değeri bulunduğu anlamına gelmiyor. Adalet Divanı, tek tek ülkelerin futbol takımlarının final maçlarında oynayıp oynamadığının kamu ilgisi ile alakalı olduğunu belirtiyor, onun için de her ülkenin ekstra liste çıkartması gerektiğine işaret ediyor. Eğer bir ülke, final maçlarının 'genel anlamda' toplumsal açıdan önemli olduğuna hükmederse, bu durumu Komisyon’a ayrıca gerekçelendirerek bildirmesi gerekiyor. Bu arada Olimpiyat Oyunları da artık şifreli televizyon kanallarında yayınlanma kapsamından çıkartılıyor.
Almanya’da yürürlükteki radyo yasalarına göre 'toplumsal açıdan önemli görülen etkinlikler'in şifreli kanallarda yayınlanmasına ancak aynı zamanda diğer televizyon kanalları üzerinden de ulaşılması şartı ile izin veriliyor. Örneğin Almanya’nın katılımıyla Dünya ve Avrupa Futbol şampiyonaları, açılış, yarı final ve final maçları ve Almanya’nın katılımının olduğu Avrupa Kupası maçları, ayrıca Olimpiyat Oyunları bunlar arasında sayılıyor.( Deutsche Welle Türkçe)
18 Temmuz 2013
Justin Bieber'dan İlluminati Dövmesi!
Justin Bieber yaptırdığı yeni bir dövmeyle annesi Pattie Malette’yi onurlandırdı.
Sol kolunun iç tarafına annesinin gözünü dövme olarak yaptıran Bieber, dövmesini Çarşamba günü Instagram hesabından hayranlarıyla paylaştı.
Celebuzz’ın haberine göre Bieber, söz konusu dövmeyi efsanevi dövme artisti Bang Bang’e yaptırdı.
Bieber, Instagram üzerinden paylaştığı fotoğrafın altına ise “bu sanatı @bangbangnyc yaptı. Annem her zaman izliyor ;)” yazdı.
Bieber’ın önceki dönemlerde yaptırdığı “Believe” dövmesinin hemen üzerinde yer alan yeni dövmesi, şarkıcının 16. dövmesini temsil ediyor.
Sol kolunun iç tarafına annesinin gözünü dövme olarak yaptıran Bieber, dövmesini Çarşamba günü Instagram hesabından hayranlarıyla paylaştı.
Celebuzz’ın haberine göre Bieber, söz konusu dövmeyi efsanevi dövme artisti Bang Bang’e yaptırdı.
Bieber, Instagram üzerinden paylaştığı fotoğrafın altına ise “bu sanatı @bangbangnyc yaptı. Annem her zaman izliyor ;)” yazdı.
Bieber’ın önceki dönemlerde yaptırdığı “Believe” dövmesinin hemen üzerinde yer alan yeni dövmesi, şarkıcının 16. dövmesini temsil ediyor.
Rihanna'dan Yeni İmaj
Saçlarını sık sık değiştirmesiyle bilinen Rihanna, Instagram hesabından gri saçlı yeni imajını paylaştı.
25 yaşındaki şarkıcı, griye boyattığı saçlarıyla gündem yarattı.
Daha önce Kate Moss, Lady Gaga, Nichole Richie gibi ünlülerin de denediği bu imajı uygulayan Rihanna, "Artık yeni trend siyah saç yerine gri saç" şeklinde yorum yaptı.
Son zamanlarda 'Diamond' adını verdiği dünya turnesi kapsamında gerçekleştirdiği konserlerine geç çıkmasıyla eleştirilerin odak noktası haline gelen ünlü şarkıcı, Manchester'da verdiği konserde hayranları tarafından cips yağmuruna tutulmuştu.
25 yaşındaki şarkıcı, griye boyattığı saçlarıyla gündem yarattı.
Daha önce Kate Moss, Lady Gaga, Nichole Richie gibi ünlülerin de denediği bu imajı uygulayan Rihanna, "Artık yeni trend siyah saç yerine gri saç" şeklinde yorum yaptı.
Son zamanlarda 'Diamond' adını verdiği dünya turnesi kapsamında gerçekleştirdiği konserlerine geç çıkmasıyla eleştirilerin odak noktası haline gelen ünlü şarkıcı, Manchester'da verdiği konserde hayranları tarafından cips yağmuruna tutulmuştu.
Paypal’ın Hatasıyla Dünyanın En Zengini Oldu!
ABD'de yaşanan olayda hatayı fark eden sistem, sanal parayı geri aldı.
Bir gün internetteki hesabınızda milyarlarca, daha doğrusu tam 92 katrilyon dolar görseniz ne yaparsınız?
Pekçok ülkenin bütçesini kat be kat aşan bu rakamı Amerikalı Chris Reynolds, birden Paypal hesabında gördü.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Pennsylvania Eyaleti’nden Chris Reynolds internet üzerinden ödemeye imkan sağlayan PayPal sitesindeki hesabında 92 katrilyonu görünce gözlerine inanamadı.
Ancak site kısa süre içinde yaptığı hatayı fark edip miktarı sıfırladı. Olayın bir hata olduğunu söyleyerek, Reynolds'a anlayışından dolayı teşekkür etti.
Bir gün internetteki hesabınızda milyarlarca, daha doğrusu tam 92 katrilyon dolar görseniz ne yaparsınız?
Pekçok ülkenin bütçesini kat be kat aşan bu rakamı Amerikalı Chris Reynolds, birden Paypal hesabında gördü.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Pennsylvania Eyaleti’nden Chris Reynolds internet üzerinden ödemeye imkan sağlayan PayPal sitesindeki hesabında 92 katrilyonu görünce gözlerine inanamadı.
Ancak site kısa süre içinde yaptığı hatayı fark edip miktarı sıfırladı. Olayın bir hata olduğunu söyleyerek, Reynolds'a anlayışından dolayı teşekkür etti.
Türkiye, İnsani Yardımlarını En Çok Arttıran Ülke
2012'de yapılan küresel insani yardım miktarları ile ilgili veriler açıklandı.
2012 yılında yapılan küresel insani yardım miktarları yayımlanan bir raporla belli oldu. Türkiye listenin dördüncü sırasında. İlk sırada ise Amerika Birleşik Devletleri var.
Dünya genelinde yapılan insani yardımlar yüzde 8 oranında azaldı.
Küresel çapta yapılan insani yardımlarla ilgili yayımlanan bir raporda 2012 yılının verileri ortaya çıktı.
Rapora göre geçtiğimiz yıl dünya genelinde yapılan yardımların toplam miktarı 18 milyar dolar. Bu miktar 2011 yılında yapılan yardımların altında kaldı.
Yardımların 13 milyar doları devletler tarafından yapılıyor, kalanı ise sivil yardım kuruluşları tarafından.
Amerika Birleşik Devletleri tarafından yapılan yardım 3 milyar 800 milyon dolar. Bu miktarla Washington en çok yardım yapanların ilk sırasında.
Avrupa Birliği'ne bağlı kuruluşlar ve İngiltere ABD'yi izliyor.
TÜRKİYE YARDIMI EN ÇOK ARTIRAN ÜLKE OLDU
Raporda Türkiye'nin yaptığı bir milyar dolar İnsani yardımla 4. sırada bulunduğu belirtiliyor. Türkiye 2011 yılında 225 milyon dolar yardımda bulunmuştu.
Raporda Türkiye'nin yardımlarını en çok artıran ülke olmasına da vurgu yapılıyor. (TRT Haber)
2012 yılında yapılan küresel insani yardım miktarları yayımlanan bir raporla belli oldu. Türkiye listenin dördüncü sırasında. İlk sırada ise Amerika Birleşik Devletleri var.
Dünya genelinde yapılan insani yardımlar yüzde 8 oranında azaldı.
Küresel çapta yapılan insani yardımlarla ilgili yayımlanan bir raporda 2012 yılının verileri ortaya çıktı.
Rapora göre geçtiğimiz yıl dünya genelinde yapılan yardımların toplam miktarı 18 milyar dolar. Bu miktar 2011 yılında yapılan yardımların altında kaldı.
Yardımların 13 milyar doları devletler tarafından yapılıyor, kalanı ise sivil yardım kuruluşları tarafından.
Amerika Birleşik Devletleri tarafından yapılan yardım 3 milyar 800 milyon dolar. Bu miktarla Washington en çok yardım yapanların ilk sırasında.
Avrupa Birliği'ne bağlı kuruluşlar ve İngiltere ABD'yi izliyor.
TÜRKİYE YARDIMI EN ÇOK ARTIRAN ÜLKE OLDU
Raporda Türkiye'nin yaptığı bir milyar dolar İnsani yardımla 4. sırada bulunduğu belirtiliyor. Türkiye 2011 yılında 225 milyon dolar yardımda bulunmuştu.
Raporda Türkiye'nin yardımlarını en çok artıran ülke olmasına da vurgu yapılıyor. (TRT Haber)
İslamı Seçen Latin Amerika Kökenlilerin Sayısı Artıyor
Sonradan İslam dinini tercih eden artan sayıdaki Hispanik Amerikalı kadınlar, İslam’ın oluşturduğu huzur ve cinsiyet eşitliğinden etkileniyorlar.
Onİslam’ın womensenews.org isimli internet sitesinden alıntıladığı habere göre New York, Bronx doğumlu Hispanik kadın Zainab Ismail’in İslam dinini tercih etmesi Katolik bir kilisede düzenlenen bir evlilik törenine katılmasının üç ay sonrasında gerçekleşti.
İnternet sitesine konuşan Porto Rikolu Katolik bir ailede yetişen Ismail (44), İslam dinini tercih etmesi yönündeki düşünceyi ve hissi Allah’ın kalbine koyduğunu düşünüyor.
O günleri hatırlayan Ismail, “Ne olmak istediğimi bilmiyordum fakat daha fazla Katolik olmak istemedim” dedi.
2009 Mart ayında katıldığı bir evlilik töreni sonrasında kendisini İslam’a yakın hisseden Ismail, 2009 Haziran ayında din değiştirerek İslam’ı seçti.
Ismail bu anlamda tek örnek değil.
Çoğu kadınlardan oluşmak üzere artan sayıda Latin Amerikalı, 11 Eylül saldırıları sonrasındaki dönemde İslam dinini seçmeye başladılar.
Bu durum şaşırtıcı gelebilir çünkü 11 Eylül saldırıları sonrasında Müslümanlara karşı önyargılar ve ayrımcılık söz konusuydu. Fakat Müslüman olmayan kişilerin çoğu bu dönemde, İslam’a ilişkin önyargıları kabul etmek yerine bu inancı kendileri araştırmak istediler.
New York, Manhattan’daki 96. sokak camisinin imamı Shamsi Ali, İslam dinini seçen kadınların çoğunlukla eğitimli, genç ve meslek sahibi kadınlar olduklarını söyledi.
Her ne kadar bu konuda resmi bir hesaplama olmasa da ABD’nin, yaklaşık yedi milyon Müslümana ev sahipliği yaptığına inanılıyor.
Pew Araştırma Merkezi’ne göre Amerikalı Müslümanların yüzde 6’sını Hispanikler oluşturuyor.
Ayrıca Amerika doğumlu din değiştiren her 10 kişiden biri Hispanik ve bu sayı artış kaydediyor.
2006 yılında ABD’de yaşayan Latin Müslümanların sayısı, American Muslim Council tarafından yaklaşık 200.000 olarak belirtilmişti. Oluşum, o tarihten sonra yeni bir hesaplamada bulunmadı.
Latin Müslümanların daha çok, New York, Chicago, Los Angeles ve Miami gibi Latinlerin yüksek oranda yaşadıkları bölgelerde olduğu belirtiliyor.
Bu arada en çok Latin Müslümanın bulunduğu yer ise California.
Cinsiyet Eşitliği
İsminin gizli kalması koşuluyla konuşan S.A. da, Ismail gibi 11 Eylül saldırıları sonrasında İslam dinini seçen Hispanik bir kadın.
S.A.’nın İslam’a doğru olan yolculuğu, birkaç yıl önce Tanrı’nın varlığını sorgulamaya başlayıp dinlerle ilgili derslere katılmaya karar vermesiyle başladı.
S.A. her ne kadar İslam hakkında bilgi edinmeye isteksiz olsa da, kadının din konularında yaptığı internet aramaları kendisini İslami kitaplara yönlendirdi.
Manhattan’daki Islamic Center of NYU’da verdiği bir röportajda konuşan S.A., muhafazakar olarak nitelendirdiği Katolik bir aileden geldiğini ve finansal açıdan ailesini desteklemesine rağmen babasının ve erkek kardeşlerinin egemenliği altında yaşadığını belirtti.
İslam’da kadın haklarına yer veriliyor olmasının dikkatini çektiğini belirten S.A., İslam’da erkekler ve kadınlar arasında bir denge olduğunu fark ettiğini söyledi.
İmam Ali, din değiştiren bazı kadınlar için İslam’daki cinsiyet eşitliği ilkesinin etkili olduğuna katıldığını belirtti.
Manhattan’daki Endonezya konsolosluğunda bir röportaj veren Ali, İslam’da tüm insanların eşit olduğuna dikkat çekildiğini belirtti.
Semavi bir din olarak İslam, erkeklerin sorumlukları ile kadınların hakları arasında bir ortak nokta belirleyen kurallara sahip.(Turkishny)
Onİslam’ın womensenews.org isimli internet sitesinden alıntıladığı habere göre New York, Bronx doğumlu Hispanik kadın Zainab Ismail’in İslam dinini tercih etmesi Katolik bir kilisede düzenlenen bir evlilik törenine katılmasının üç ay sonrasında gerçekleşti.
İnternet sitesine konuşan Porto Rikolu Katolik bir ailede yetişen Ismail (44), İslam dinini tercih etmesi yönündeki düşünceyi ve hissi Allah’ın kalbine koyduğunu düşünüyor.
O günleri hatırlayan Ismail, “Ne olmak istediğimi bilmiyordum fakat daha fazla Katolik olmak istemedim” dedi.
2009 Mart ayında katıldığı bir evlilik töreni sonrasında kendisini İslam’a yakın hisseden Ismail, 2009 Haziran ayında din değiştirerek İslam’ı seçti.
Ismail bu anlamda tek örnek değil.
Çoğu kadınlardan oluşmak üzere artan sayıda Latin Amerikalı, 11 Eylül saldırıları sonrasındaki dönemde İslam dinini seçmeye başladılar.
Bu durum şaşırtıcı gelebilir çünkü 11 Eylül saldırıları sonrasında Müslümanlara karşı önyargılar ve ayrımcılık söz konusuydu. Fakat Müslüman olmayan kişilerin çoğu bu dönemde, İslam’a ilişkin önyargıları kabul etmek yerine bu inancı kendileri araştırmak istediler.
New York, Manhattan’daki 96. sokak camisinin imamı Shamsi Ali, İslam dinini seçen kadınların çoğunlukla eğitimli, genç ve meslek sahibi kadınlar olduklarını söyledi.
Her ne kadar bu konuda resmi bir hesaplama olmasa da ABD’nin, yaklaşık yedi milyon Müslümana ev sahipliği yaptığına inanılıyor.
Pew Araştırma Merkezi’ne göre Amerikalı Müslümanların yüzde 6’sını Hispanikler oluşturuyor.
Ayrıca Amerika doğumlu din değiştiren her 10 kişiden biri Hispanik ve bu sayı artış kaydediyor.
2006 yılında ABD’de yaşayan Latin Müslümanların sayısı, American Muslim Council tarafından yaklaşık 200.000 olarak belirtilmişti. Oluşum, o tarihten sonra yeni bir hesaplamada bulunmadı.
Latin Müslümanların daha çok, New York, Chicago, Los Angeles ve Miami gibi Latinlerin yüksek oranda yaşadıkları bölgelerde olduğu belirtiliyor.
Bu arada en çok Latin Müslümanın bulunduğu yer ise California.
Cinsiyet Eşitliği
İsminin gizli kalması koşuluyla konuşan S.A. da, Ismail gibi 11 Eylül saldırıları sonrasında İslam dinini seçen Hispanik bir kadın.
S.A.’nın İslam’a doğru olan yolculuğu, birkaç yıl önce Tanrı’nın varlığını sorgulamaya başlayıp dinlerle ilgili derslere katılmaya karar vermesiyle başladı.
S.A. her ne kadar İslam hakkında bilgi edinmeye isteksiz olsa da, kadının din konularında yaptığı internet aramaları kendisini İslami kitaplara yönlendirdi.
Manhattan’daki Islamic Center of NYU’da verdiği bir röportajda konuşan S.A., muhafazakar olarak nitelendirdiği Katolik bir aileden geldiğini ve finansal açıdan ailesini desteklemesine rağmen babasının ve erkek kardeşlerinin egemenliği altında yaşadığını belirtti.
İslam’da kadın haklarına yer veriliyor olmasının dikkatini çektiğini belirten S.A., İslam’da erkekler ve kadınlar arasında bir denge olduğunu fark ettiğini söyledi.
İmam Ali, din değiştiren bazı kadınlar için İslam’daki cinsiyet eşitliği ilkesinin etkili olduğuna katıldığını belirtti.
Manhattan’daki Endonezya konsolosluğunda bir röportaj veren Ali, İslam’da tüm insanların eşit olduğuna dikkat çekildiğini belirtti.
Semavi bir din olarak İslam, erkeklerin sorumlukları ile kadınların hakları arasında bir ortak nokta belirleyen kurallara sahip.(Turkishny)
17 Temmuz 2013
Çalınan Picasso Tablosu Yakıldı mı?
Geçen yıl Hollanda’nın Rotterdam Kunsthal müzesinden çalınan, Pablo Picasso, Henri Matisse, Claude Monet ve Paul Gauguin’e ait tabloların yakıldığı iddia edildi.
2012 yılının ekim ayında Rotterdam Kunsthal müzesinden çalınan ustalara ait paha biçilmez eserlerin yok edildiği iddia edildi. Romanya’nın B1 televizyon kanalının salı günü yer verdiği habere göre, soygunculukla suçlanan zanlının suça ortak olmakla itham edilen annesi, aralarında Monet ve Picasso’ya da ait eserlerin bulunduğu 7 eseri, delilleri yok etmek için sobasında yaktığını itiraf etti. Ancak Romanya’daki yetkili savcılık, bilgi almak isteyen gazetecilere, söz konusu itirafı doğrulamak istemedi, fakat soruşturmanın devam ettiğini bildirdi.
Habere göre, zanlılar polisin eve baskın düzenlemesi sonucu panik yaşadı, bununla birlikte çalıntı eserlere alıcı da bulamadılar. Tabloları yaktığını itiraf eden kadının, eserleri daha önce bir mezarlığa gömüp sakladığı iddia edildi.
'Sobanın külleri inceleniyor'
Romanya’nın Organize Suçlar ve Terörle Mücadele Savcığılı’nın (DIICOT) Sözcüsü, Alman haber ajansı DPA’ya yaptığı açıklamada, uzmanların, sobadan alınan kül örneklerini incelediği söyledi. Sözcü, örneklerde usta ressamların özel boyalarından bir iz olup olmadığına dair araştırmacıların raporunun beklendiğini ifade etti.
Savcılık (DIICOT), tarafından soygunla suçlanan 6 kişiye karşı açılan davanın ilk duruşması, 13 Ağustos’ta görülmeye başlanacak. 2 zanlı soygunu gerçekleştirmekle, diğer 4 kişi de soyguna yardımcı olmakla suçlanıyor. Soyguna yardımcı olduğu iddia edilenler arasında, eserleri yaktığı iddia edilen anne de bulunuyor.
Hollanda'daki Kunsthal müzesinden 16 Ekim 2012 Orta Avrupa Saati ile 03.00 sularında, Pablo Picasso'ya ait "Tete d'Arlequin", Henri Matisse'e ait "La Liseuse en Blanc et Jaune", Claude Monet'ye ait "Waterloo Bridge, London" ve "Charing Cross Bridge, London", Paul Gauguin’e ait "Femme Devant une Fenetre Ouverte, dite La Fiancee", Meyer de Haan’a ait "Otoportre" ve Lucian Freud "Woman with Eyes Closed" adlı tablolar çalınmıştı.(Deutsche Welle Türkçe)
2012 yılının ekim ayında Rotterdam Kunsthal müzesinden çalınan ustalara ait paha biçilmez eserlerin yok edildiği iddia edildi. Romanya’nın B1 televizyon kanalının salı günü yer verdiği habere göre, soygunculukla suçlanan zanlının suça ortak olmakla itham edilen annesi, aralarında Monet ve Picasso’ya da ait eserlerin bulunduğu 7 eseri, delilleri yok etmek için sobasında yaktığını itiraf etti. Ancak Romanya’daki yetkili savcılık, bilgi almak isteyen gazetecilere, söz konusu itirafı doğrulamak istemedi, fakat soruşturmanın devam ettiğini bildirdi.
Habere göre, zanlılar polisin eve baskın düzenlemesi sonucu panik yaşadı, bununla birlikte çalıntı eserlere alıcı da bulamadılar. Tabloları yaktığını itiraf eden kadının, eserleri daha önce bir mezarlığa gömüp sakladığı iddia edildi.
'Sobanın külleri inceleniyor'
Romanya’nın Organize Suçlar ve Terörle Mücadele Savcığılı’nın (DIICOT) Sözcüsü, Alman haber ajansı DPA’ya yaptığı açıklamada, uzmanların, sobadan alınan kül örneklerini incelediği söyledi. Sözcü, örneklerde usta ressamların özel boyalarından bir iz olup olmadığına dair araştırmacıların raporunun beklendiğini ifade etti.
Savcılık (DIICOT), tarafından soygunla suçlanan 6 kişiye karşı açılan davanın ilk duruşması, 13 Ağustos’ta görülmeye başlanacak. 2 zanlı soygunu gerçekleştirmekle, diğer 4 kişi de soyguna yardımcı olmakla suçlanıyor. Soyguna yardımcı olduğu iddia edilenler arasında, eserleri yaktığı iddia edilen anne de bulunuyor.
Hollanda'daki Kunsthal müzesinden 16 Ekim 2012 Orta Avrupa Saati ile 03.00 sularında, Pablo Picasso'ya ait "Tete d'Arlequin", Henri Matisse'e ait "La Liseuse en Blanc et Jaune", Claude Monet'ye ait "Waterloo Bridge, London" ve "Charing Cross Bridge, London", Paul Gauguin’e ait "Femme Devant une Fenetre Ouverte, dite La Fiancee", Meyer de Haan’a ait "Otoportre" ve Lucian Freud "Woman with Eyes Closed" adlı tablolar çalınmıştı.(Deutsche Welle Türkçe)
Justin Bieber, Selena Gomez ile Barıştı mı?
Bir dargın bir barışık bir ilişki yaşayan Justin Bieber ve Selena Gomez çiftinin, bir 4 Temmuz partisinde çekilen samimi bir fotoğrafı ortaya çıktı.
TMZ’nin haberine göre söz konusu fotoğraf, alkol alma sınırının 21 olduğu Hollywood Hills’te bulunan bir evde çekildi. Buna rağmen fotoğrafta, 19 yaşındaki Justin’in elinde Dos Equis marka bir bira olduğu görülüyor.
TMZ’nin önceki günlerde belirttiği üzere Selena, Justin ile, son zamanlarda kötü hareketleriyle medyaya yansıyan şarkıcının bu tavırlarını düzeltmesi şartıyla tekrar bir araya geldi.
Fakat belli ki 20 yaşındaki Selena, o yaşlardaki neredeyse herkes gibi, 21 yaşın altında olunduğu halde alkol alınmasını bir sorun olarak görmüyor.
Bu arada Justin’in 5 Temmuz tarihinde Instagram hesabına, Selena ile birlikte çekilmiş samimi bir fotoğrafını yüklemesi, çiftin 4 Temmuz’u birlikte geçirdiklerine ilişkin haberlere yol açmıştı.(TurkishNY)
TMZ’nin haberine göre söz konusu fotoğraf, alkol alma sınırının 21 olduğu Hollywood Hills’te bulunan bir evde çekildi. Buna rağmen fotoğrafta, 19 yaşındaki Justin’in elinde Dos Equis marka bir bira olduğu görülüyor.
TMZ’nin önceki günlerde belirttiği üzere Selena, Justin ile, son zamanlarda kötü hareketleriyle medyaya yansıyan şarkıcının bu tavırlarını düzeltmesi şartıyla tekrar bir araya geldi.
Fakat belli ki 20 yaşındaki Selena, o yaşlardaki neredeyse herkes gibi, 21 yaşın altında olunduğu halde alkol alınmasını bir sorun olarak görmüyor.
Bu arada Justin’in 5 Temmuz tarihinde Instagram hesabına, Selena ile birlikte çekilmiş samimi bir fotoğrafını yüklemesi, çiftin 4 Temmuz’u birlikte geçirdiklerine ilişkin haberlere yol açmıştı.(TurkishNY)
Alman Dergisinden Harita Ayıbı: Türkiye’yi Kürdistan Yaptı!
Önde gelen Almanca siyasi analiz dergilerinden Zenith, yeni sayısında Kürdistan kapağıyla çıktı. Dergideki Kürdistan haritasında Erzurum'dan Antep'e kadar olan bölge ayrılmış.
İki ayda bir çıkan derginin Temmuz/Ağustos sayısı "Bu ülke hala önlenebilinir mi?" başlığıyla yayınlandı.
KÜRTLER ARAP BAHARININ KAZANANI
Özellikle İslam dünyası ve Ortadoğu ülkelerindeki siyasi, kültürel, ekonomik ve toplumsal konuları inceleyen Zenith dergisi son sayısında Kürdistan dosyasıyla çıktı.
Almanca konuşulan ülkelerde bugün okuyucularıyla buluşan dergi "Kürtler Arap baharının kazananları mı?" sorusunu yöneltiyor.
KENDİ DEVLETLERİNE SAHİP OLACAKLAR
Dergi, Kürtlerle ile ilgili araştırma ve analiz yazılarına 30 sayfa ayırdı. Aralarında Ortadoğu uzmanlarından Udo Steinbach'ın da bulunduğu çok sayıda akademisyen tarafından kaleme alınan yazılarda Kürtlerin statüsünün önlemez şekilde geliştiğine dikkat çekildi.
Kürtlerin Ortadoğu'da devleti olmayan en büyük halk grubu olduğu ve artık kendi devletlerine sahip olma şahsının bulunduğu belirtildi.
KÜRDİSTAN DEVLETİ KABUS AMA...
Türkiye'de "barış süreci", Irak'ta Bağdat hükümetiyle sorunlar, Şii-Sunniler arasındaki iktidar kavgası ve Suriye'deki iç savaşın Kürtlerin elini güçlendirdiği ifade edilen analiz yazılarında "Kürtlerin yaşadığı ülkelerde Kürdistan devleti bir kabus. Fakat Arap Baharı ile birlikte bu kabus gerçek olabilir" görüşü dile getirildi.(TurkishNY)
İki ayda bir çıkan derginin Temmuz/Ağustos sayısı "Bu ülke hala önlenebilinir mi?" başlığıyla yayınlandı.
KÜRTLER ARAP BAHARININ KAZANANI
Özellikle İslam dünyası ve Ortadoğu ülkelerindeki siyasi, kültürel, ekonomik ve toplumsal konuları inceleyen Zenith dergisi son sayısında Kürdistan dosyasıyla çıktı.
Almanca konuşulan ülkelerde bugün okuyucularıyla buluşan dergi "Kürtler Arap baharının kazananları mı?" sorusunu yöneltiyor.
KENDİ DEVLETLERİNE SAHİP OLACAKLAR
Dergi, Kürtlerle ile ilgili araştırma ve analiz yazılarına 30 sayfa ayırdı. Aralarında Ortadoğu uzmanlarından Udo Steinbach'ın da bulunduğu çok sayıda akademisyen tarafından kaleme alınan yazılarda Kürtlerin statüsünün önlemez şekilde geliştiğine dikkat çekildi.
Kürtlerin Ortadoğu'da devleti olmayan en büyük halk grubu olduğu ve artık kendi devletlerine sahip olma şahsının bulunduğu belirtildi.
KÜRDİSTAN DEVLETİ KABUS AMA...
Türkiye'de "barış süreci", Irak'ta Bağdat hükümetiyle sorunlar, Şii-Sunniler arasındaki iktidar kavgası ve Suriye'deki iç savaşın Kürtlerin elini güçlendirdiği ifade edilen analiz yazılarında "Kürtlerin yaşadığı ülkelerde Kürdistan devleti bir kabus. Fakat Arap Baharı ile birlikte bu kabus gerçek olabilir" görüşü dile getirildi.(TurkishNY)
Rolling Stone’un Kapağındaki Boston Bombacısı Tepki Çekti
Genellikle kapağında müzisyenlere, aktörlere, komedyenlere ve ara sıra da politikacılara yer vermesiyle tanınan Rolling Stone dergisinin, yeni sayısının kapağında Boston Maratonu bombalama eylemleri şüphelisi Dzhokhar Tsarnaev’e yer vermesi öfkeye neden oldu.
Fox News’un haberine göre Rolling Stone’un Cuma günü gazete bayilerinde olacak sayısının kapağında yer alan Tsarnaev’in fotoğrafının altına ise koyu kalın yazı karakteriyle “Bombacı” yazıldığı görülüyor.
Alt başlıkta ise; “popüler, gelecek vaadeden bir öğrenci nasıl ailesi tarafından mahvedildi, radikal İslam’a sürüklendi ve bir canavar haline geldi” yazıyor.
Rolling Stone, sitesinin üzerinden yayınladığı bir yazıda Tsarnaev haberinde yer alan “beş ifşaata” yer verdi. Yayınlanan detaylar arasında; Tsarnaev’in daha lisedeyken radikal görüşlere olan artan bağlılığı ve erkek kardeşi Tamerlan Tsarnaev’in muhtemel akıl hastalığı da yer alıyor. Bu arada Tamerlan’ın annesinin, çocuğunu bir psikiyatristten ziyade dinin daha iyi tedavi edebileceğine karar verdiğinden de bahsediliyor.
Kısa süre önce kapağında aktör Johnny Depp’e ve şarkıcılar Rihanna ve Justin Bieber’a yer veren Rolling Stone, Tsarnaev’i kapağına taşıma kararına ilişkin henüz resmen bir yorumda bulunmadı.
Tsarnaev’in derginin kapağında yer alması, sosyal medyada hızla olumsuz tepkilere yol açtı. Boston’da, “Boykot Rolling Stone” hashtagi Twitter’da trending topic oldu.
MyFoxBoston.com’a konuşan Northeastern Üniversitesi’nden kriminoloji uzmanı Jack Levin, derginin kapağının davaya ilişkin yoğun dikkati artırarak potansiyel olarak asi kişilere yanlış mesaj verebileceğinden endişe ettiğini belirtti.
Levin, “Ünlü olmak istiyorsanız, birini öldürün” gibi bir mesajın algılanabileceğinden endişe ettiğini ifade etti.(TurkishNY)
Fox News’un haberine göre Rolling Stone’un Cuma günü gazete bayilerinde olacak sayısının kapağında yer alan Tsarnaev’in fotoğrafının altına ise koyu kalın yazı karakteriyle “Bombacı” yazıldığı görülüyor.
Alt başlıkta ise; “popüler, gelecek vaadeden bir öğrenci nasıl ailesi tarafından mahvedildi, radikal İslam’a sürüklendi ve bir canavar haline geldi” yazıyor.
Rolling Stone, sitesinin üzerinden yayınladığı bir yazıda Tsarnaev haberinde yer alan “beş ifşaata” yer verdi. Yayınlanan detaylar arasında; Tsarnaev’in daha lisedeyken radikal görüşlere olan artan bağlılığı ve erkek kardeşi Tamerlan Tsarnaev’in muhtemel akıl hastalığı da yer alıyor. Bu arada Tamerlan’ın annesinin, çocuğunu bir psikiyatristten ziyade dinin daha iyi tedavi edebileceğine karar verdiğinden de bahsediliyor.
Kısa süre önce kapağında aktör Johnny Depp’e ve şarkıcılar Rihanna ve Justin Bieber’a yer veren Rolling Stone, Tsarnaev’i kapağına taşıma kararına ilişkin henüz resmen bir yorumda bulunmadı.
Tsarnaev’in derginin kapağında yer alması, sosyal medyada hızla olumsuz tepkilere yol açtı. Boston’da, “Boykot Rolling Stone” hashtagi Twitter’da trending topic oldu.
MyFoxBoston.com’a konuşan Northeastern Üniversitesi’nden kriminoloji uzmanı Jack Levin, derginin kapağının davaya ilişkin yoğun dikkati artırarak potansiyel olarak asi kişilere yanlış mesaj verebileceğinden endişe ettiğini belirtti.
Levin, “Ünlü olmak istiyorsanız, birini öldürün” gibi bir mesajın algılanabileceğinden endişe ettiğini ifade etti.(TurkishNY)
En Büyük Hobisi Köpekbalıkları ile Güreşmek
Kısa süre önce Florida’dan Massachusetts, Nantucket’e taşınan Elliot Sudal (24), Pazar günü Nantucket’te sahilde 2.1 metre (7-foot) boyundaki bir köpekbalığıyla boğuşurken görüntülendi. Sudal, bunun en büyük hobisi olduğunu söyledi.
ABC News’un haberine göre Nantucket Polisi Denizcilik Dairesi, Sudal’ın gerçekten kıyıda o köpekbalığıyla boğuştuğunu doğruladı.
ABC News’a konuşan Sudal, “Her şeyden önce, balık tutmaya kafayı takmış durumdayım. Geçen sekiz ayda 100’den fazla köpekbalığı yakaladım. Bu, yapmaktan en zevk aldığım şey” dedi.
Köpekbalığını nasıl yakaladığını anlatan Sudal, lüfer balığı avlamak için denize açıldığını ve o sırada yakınlarda gizlenmiş köpekbalıkları olduğunu hissettiğini belirtti.
Sudal, “Suda köpekbalığı varmış gibi geldi. Gelip, (lüfer balıklarını) ikiye bölen bir şey vardı. ‘Bu bir köpekbalığı olmalı’ diye düşündüm” dedi.
Sudal sonrasında, önceden tuttuğu yarı-yenmiş bir lüferi alarak oltasına takıp suya attı. İki dakika içinde, Sudal’ın oltasının diğer ucuna bir köpekbalığı takıldı.
Sudal, oltasına takılan köpekbalığı güçten düşene dek yaklaşık 45 dakika boyunca oltasına takılı haldeki köpekbalığıyla bu şekilde mücadele ettiğini belirtti.
İşin heyecan verici tarafının köpekbalığını kıyıya getirmek için suya inip köpekbalığını kuyruğundan yakalamak olduğunu belirten Sudal, köpekbalığını kıyıya doğru sürüklerken kıyıda yaklaşık 20 kişinin kendisini izlediğini söyledi.
Kendisini seyredenlerin endişe içinde olduklarını söyleyen Sudal, kıyıya doğru yürürken izleyicilerden küçük bir alkış aldığını da belirtti.
Çocukluğundan beri her çeşit balık tuttuğunu söyleyen Sudal, köpekbalıklarıyla ilgilenmeye ise yaklaşık iki yıl önce başladığını belirtti. Sudal ayrıca köpekbalığı yakaladıktan sonra insana diğer her balığın yem gibi geldiğini söyledi.
Sudal, köpekbalığını suya geri bırakmadan önce köpekbalığının yaklaşık bir dakika su dışında kaldığını söyledi.
Sudal, “Her zaman köpekbalıklarının gitmelerine izin veririm. Bu şeyleri serbest bırakmak önemli. Onlarla ilgilenmek söz konusu olunca çok korumacıyım” dedi.(TurkishNy)
ABC News’un haberine göre Nantucket Polisi Denizcilik Dairesi, Sudal’ın gerçekten kıyıda o köpekbalığıyla boğuştuğunu doğruladı.
ABC News’a konuşan Sudal, “Her şeyden önce, balık tutmaya kafayı takmış durumdayım. Geçen sekiz ayda 100’den fazla köpekbalığı yakaladım. Bu, yapmaktan en zevk aldığım şey” dedi.
Köpekbalığını nasıl yakaladığını anlatan Sudal, lüfer balığı avlamak için denize açıldığını ve o sırada yakınlarda gizlenmiş köpekbalıkları olduğunu hissettiğini belirtti.
Sudal, “Suda köpekbalığı varmış gibi geldi. Gelip, (lüfer balıklarını) ikiye bölen bir şey vardı. ‘Bu bir köpekbalığı olmalı’ diye düşündüm” dedi.
Sudal sonrasında, önceden tuttuğu yarı-yenmiş bir lüferi alarak oltasına takıp suya attı. İki dakika içinde, Sudal’ın oltasının diğer ucuna bir köpekbalığı takıldı.
Sudal, oltasına takılan köpekbalığı güçten düşene dek yaklaşık 45 dakika boyunca oltasına takılı haldeki köpekbalığıyla bu şekilde mücadele ettiğini belirtti.
İşin heyecan verici tarafının köpekbalığını kıyıya getirmek için suya inip köpekbalığını kuyruğundan yakalamak olduğunu belirten Sudal, köpekbalığını kıyıya doğru sürüklerken kıyıda yaklaşık 20 kişinin kendisini izlediğini söyledi.
Kendisini seyredenlerin endişe içinde olduklarını söyleyen Sudal, kıyıya doğru yürürken izleyicilerden küçük bir alkış aldığını da belirtti.
Çocukluğundan beri her çeşit balık tuttuğunu söyleyen Sudal, köpekbalıklarıyla ilgilenmeye ise yaklaşık iki yıl önce başladığını belirtti. Sudal ayrıca köpekbalığı yakaladıktan sonra insana diğer her balığın yem gibi geldiğini söyledi.
Sudal, köpekbalığını suya geri bırakmadan önce köpekbalığının yaklaşık bir dakika su dışında kaldığını söyledi.
Sudal, “Her zaman köpekbalıklarının gitmelerine izin veririm. Bu şeyleri serbest bırakmak önemli. Onlarla ilgilenmek söz konusu olunca çok korumacıyım” dedi.(TurkishNy)
McDonalds'tan Çalışanlarına Şaka Gibi Tavsiye; ''İkinci Bir İşte Daha Çalışın''
McDonalds, çalışanlarının aldıkları maaşlarla geçinemediklerini farkına varmış olacak ki, bu konuda çalışanlarına bir çözüm sundu: ikinci bir iş bulun.
Daily Mail’ın haberine göre McDonalds’ın Practical Money Skills for Life isimli finansal planlama sitesinde yer alan restoranın çalışanlarına yönelik aylık bütçe örneği eleştirilere ve alaya konu oldu.
Haftada 40 saat çalışan varsayımsal bir McDonalds çalışanın masraflarının konu edildiği aylık bütçede, kira masrafı 600 dolar olarak belirlendi.
Söz konusu rakam, New York ve Philadelphia’daki ev piyasasına dair bilgisi olan herkesten eleştiri aldı.
Örnek bütçede ayrıca sağlık hizmeti masrafı olarak sadece 20 dolar ve araç ödemesi olarak ise 150 dolar ayrıldı. Bu arada bütçede gıda ya da yakıt gibi kalemler yer almıyor.
Ayrıca bütçenin gelir kısmında; 1.105 doların ilk iş gelirinden, 955 doların dan ikinci işin gelirinden geleceğine yer veriliyor.
Bütçede gıdaya ilişkin bir harcamaya yer verilmediği düşünüldüğü vakit, çalışanların yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak için ya restorandaki kalan yemeklere güvenmeleri gerekeceği ya da bütçede günlük harcanacak para miktarı olarak gösterilen 27 doları yiyecek almak için kullanmaları gerekeceği düşünülebilir.
Örnek bütçede çocuk bakımı ya da kıyafet gibi temel gereksinimlerden de bahsedilmiyor.
McDonalds’ın çalışanlarına yönelik bütçe tavsiyesini “akıl almaz” diye nitelendiren hazır gıda çalışanları savunucu grubu Low Pay is Not OK, söz konusu siteyle alay eden bir video hazırladı.(TurkishNY)
Daily Mail’ın haberine göre McDonalds’ın Practical Money Skills for Life isimli finansal planlama sitesinde yer alan restoranın çalışanlarına yönelik aylık bütçe örneği eleştirilere ve alaya konu oldu.
Haftada 40 saat çalışan varsayımsal bir McDonalds çalışanın masraflarının konu edildiği aylık bütçede, kira masrafı 600 dolar olarak belirlendi.
Söz konusu rakam, New York ve Philadelphia’daki ev piyasasına dair bilgisi olan herkesten eleştiri aldı.
Örnek bütçede ayrıca sağlık hizmeti masrafı olarak sadece 20 dolar ve araç ödemesi olarak ise 150 dolar ayrıldı. Bu arada bütçede gıda ya da yakıt gibi kalemler yer almıyor.
Ayrıca bütçenin gelir kısmında; 1.105 doların ilk iş gelirinden, 955 doların dan ikinci işin gelirinden geleceğine yer veriliyor.
Bütçede gıdaya ilişkin bir harcamaya yer verilmediği düşünüldüğü vakit, çalışanların yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak için ya restorandaki kalan yemeklere güvenmeleri gerekeceği ya da bütçede günlük harcanacak para miktarı olarak gösterilen 27 doları yiyecek almak için kullanmaları gerekeceği düşünülebilir.
Örnek bütçede çocuk bakımı ya da kıyafet gibi temel gereksinimlerden de bahsedilmiyor.
McDonalds’ın çalışanlarına yönelik bütçe tavsiyesini “akıl almaz” diye nitelendiren hazır gıda çalışanları savunucu grubu Low Pay is Not OK, söz konusu siteyle alay eden bir video hazırladı.(TurkishNY)
16 Temmuz 2013
Türkiye Ortadoğu için model mi?
Türkiye'nin Ortadoğu'ya model olup olamayacağı Arap Baharı ile birlikte gündeme gelen konulardan biri olmuştu. Uzmanlar, son gelişmeler ışığında Türkiye’nin bölgedeki rolünü DW Türkçe’ye değerlendirdi.
Türkiye'de Gezi eylemlerinin hemen ardından Mısır'da meydana gelen protestolar ve yönetim değişikliği konuyla ilgili paralellikleri yeniden gündeme getirdi. Özellikle son yıllarda Türkiye'nin, Ortadoğu'da “demokrasi ile İslam'ı harmanlayan bir ülke olarak model olup olmayacağı tartışması dikkat çekmişti. Uzmanlar yeniden masaya yatırılan model Türkiye tartışmasını, farklı perspektiflerden DW Türkçe'ye değerlendirdi.
'Her ülke kendi değişim dinamiğini kendi üretiyor'
Humboldt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gökçe Yurdakul, Türkiye'nin Ortadoğu ülkelerine model olup olamayacağı konusundaki tartışmanın sosyolojik açıdan yanlışlar barındırdığını belirterek, Türkiye ile diğer Ortadoğu ülkelerinin demokratik gelişiminin kıyaslanamayacağını kaydediyor. Yurdakul, protestolar bağlamında son dönemlerde sıkça gündeme getirilen Türkiye-Mısır karşılaştırmasına da atıfta bulunuyor. Türkiye’de ideolojik çatışmalardan çok demokratik arayışların protestolara damgasını vurduğunu ve Mısır’dakinin aksine çoğunluğu oluşturan muhafazakâr kitlenin görmezden gelinmediğini belirten Yurdakul, şöyle konuşuyor: “Türkiye, laik ve İslamcı olarak ikiye ayrılmıştı. Şimdi hem İslam çevresinden gelenlerin hem de laiklerin beraber çalıştıklarını görebiliyoruz. Özellikle de AKP’nin bazı politikalarına karşı; tıpkı neoliberal ekonomi, şehircilikte yapılan değişiklikler ya da insanların hayat stillerine karşı çıkılması gibi. O yüzden böylesi yeni bir oluşumun, böylesi bir rezistansın olmasını çok farklı ve olumlu buluyorum.”
London School of Economics'ten Prof. Dr. Esra Özyürek de Türkiye'deki yeni hareketin, Kemalizm ve devletçiliği CHP’nin tekelinden, İslam’ı da AKP’nin tekelinden çıkardığını söylüyor. Özyürek, ayrıca her ülkenin farklı bir gelişimi ve dengeleri olduğunu kaydederek, model iddiasıyla İslam ülkelerinin hamiliğine soyunmanın doğru bir siyasi yaklaşım olmadığını şu sözlerle savunuyor: “Bu model anlayışını bir tek Türkiye’dekiler düşünüyor. Bazen de belki Amerika’daki ya da Avrupa’daki siyasetçiler düşünüyor. Ama her ülkenin kendi dinamikleri var ve bence kimse kimseye model olmuyor.”
Humboldt Üniversitesi’nden siyaset bilimi uzmanı Dr. Gökhan Tuncer ise Türkiye'nin bölgesinde İslam anlayışı konusunda bir örnek teşkil ettiğini iddia ediyor: “Ilımlı İslam konusunda Türkiye gerçekten önemli bir örnek. Ilımlı İslam denince aslolan Özal’dan beri gelen bireyci bir İslami siyaset versiyonu. Bu İslami siyaset, kişi üzerinden işliyor. Bireyin özgürleşmesi ve ekonomik başarısı toplanınca, bütün bu bireylerle İslam açısından da olumlu bir resim ortaya çıkıyor.”
Siyasi dönüşümün adresi
Uzmanlar ayrıca, Türkiye’deki yeni muhalif hareketin ideolojik değil uzlaşmaya ve hedefe odaklı, daha esnek bir stratejik hareket olduğuna dikkat çekiyor. Bu nedenle uzmanların beklentisi, olası bir siyasi değişimin gücünü hâlihazırda AKP'nin politikalarını destekleyen çevrelerden alması yönünde. Esra Özyürek, Türkiye’de çoğunluğu oluşturan muhafazakâr kesimin AKP’ye alternatif bir İslami oluşuma ihtiyaç duyduğuna şu sözlerle işaret ediyor: “Türkiye'nin demokratikleşmesi için başka siyasi oluşumlar çıkarsa ve AKP tek çözüm değil, İslam daha farklı, daha demokratik şekillerde yaşanabilir denilebilirse ya da ‘zenginle fakirin ayrıştığı bir şekilde yaşamak zorunda değiliz İslam’ı' diyen bir yere gelinirse, dönüşüm belki buradan olabilir diye düşünüyorum.”
Kadınlarla ilgili çalışmalarıyla tanınan Gökçe Yurdakul ise Türkiye'deki siyaseti, kadın hareketinin şekillendireceğine inandığın dile getiriyor: ”‘Kendi araştırmalarıma dayanarak, AKP içinde partinin politikalarına başkaldıran kadınların olduğunu biliyorum. Bunlardan biri Fatma Ünsal; kendisi milletvekili olmak istemişti ancak Antalya'da 13. sıradan aday gösterildiği için seçilemedi. AKP'deki erkek politikacılar şimdiye kadar buna olanak sağlamadı. İnşallah böyle bir lokomotif oluşumun ben AKP içindeki kadınlardan gelmesini istiyorum ve geldiğini de biliyorum.”
Gökhan Tuncer de Türkiye’de İslami anlayışın savunduğu bireyciliğin farklı bir türünün Gezi protestolarında da görüldüğünü, bunun da iktidardaki muhafazakârları değişime zorlayacağını iddia ediyor. Tuncer, protestolarla oluşan yeni direncin, muhafazakârları Avrupa'daki Hıristiyan Demokratlara doğru dönüştürebileceğini savunuyor.(Deutsche Welle Türkçe)
Türkiye'de Gezi eylemlerinin hemen ardından Mısır'da meydana gelen protestolar ve yönetim değişikliği konuyla ilgili paralellikleri yeniden gündeme getirdi. Özellikle son yıllarda Türkiye'nin, Ortadoğu'da “demokrasi ile İslam'ı harmanlayan bir ülke olarak model olup olmayacağı tartışması dikkat çekmişti. Uzmanlar yeniden masaya yatırılan model Türkiye tartışmasını, farklı perspektiflerden DW Türkçe'ye değerlendirdi.
'Her ülke kendi değişim dinamiğini kendi üretiyor'
Humboldt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gökçe Yurdakul, Türkiye'nin Ortadoğu ülkelerine model olup olamayacağı konusundaki tartışmanın sosyolojik açıdan yanlışlar barındırdığını belirterek, Türkiye ile diğer Ortadoğu ülkelerinin demokratik gelişiminin kıyaslanamayacağını kaydediyor. Yurdakul, protestolar bağlamında son dönemlerde sıkça gündeme getirilen Türkiye-Mısır karşılaştırmasına da atıfta bulunuyor. Türkiye’de ideolojik çatışmalardan çok demokratik arayışların protestolara damgasını vurduğunu ve Mısır’dakinin aksine çoğunluğu oluşturan muhafazakâr kitlenin görmezden gelinmediğini belirten Yurdakul, şöyle konuşuyor: “Türkiye, laik ve İslamcı olarak ikiye ayrılmıştı. Şimdi hem İslam çevresinden gelenlerin hem de laiklerin beraber çalıştıklarını görebiliyoruz. Özellikle de AKP’nin bazı politikalarına karşı; tıpkı neoliberal ekonomi, şehircilikte yapılan değişiklikler ya da insanların hayat stillerine karşı çıkılması gibi. O yüzden böylesi yeni bir oluşumun, böylesi bir rezistansın olmasını çok farklı ve olumlu buluyorum.”
London School of Economics'ten Prof. Dr. Esra Özyürek de Türkiye'deki yeni hareketin, Kemalizm ve devletçiliği CHP’nin tekelinden, İslam’ı da AKP’nin tekelinden çıkardığını söylüyor. Özyürek, ayrıca her ülkenin farklı bir gelişimi ve dengeleri olduğunu kaydederek, model iddiasıyla İslam ülkelerinin hamiliğine soyunmanın doğru bir siyasi yaklaşım olmadığını şu sözlerle savunuyor: “Bu model anlayışını bir tek Türkiye’dekiler düşünüyor. Bazen de belki Amerika’daki ya da Avrupa’daki siyasetçiler düşünüyor. Ama her ülkenin kendi dinamikleri var ve bence kimse kimseye model olmuyor.”
Humboldt Üniversitesi’nden siyaset bilimi uzmanı Dr. Gökhan Tuncer ise Türkiye'nin bölgesinde İslam anlayışı konusunda bir örnek teşkil ettiğini iddia ediyor: “Ilımlı İslam konusunda Türkiye gerçekten önemli bir örnek. Ilımlı İslam denince aslolan Özal’dan beri gelen bireyci bir İslami siyaset versiyonu. Bu İslami siyaset, kişi üzerinden işliyor. Bireyin özgürleşmesi ve ekonomik başarısı toplanınca, bütün bu bireylerle İslam açısından da olumlu bir resim ortaya çıkıyor.”
Siyasi dönüşümün adresi
Uzmanlar ayrıca, Türkiye’deki yeni muhalif hareketin ideolojik değil uzlaşmaya ve hedefe odaklı, daha esnek bir stratejik hareket olduğuna dikkat çekiyor. Bu nedenle uzmanların beklentisi, olası bir siyasi değişimin gücünü hâlihazırda AKP'nin politikalarını destekleyen çevrelerden alması yönünde. Esra Özyürek, Türkiye’de çoğunluğu oluşturan muhafazakâr kesimin AKP’ye alternatif bir İslami oluşuma ihtiyaç duyduğuna şu sözlerle işaret ediyor: “Türkiye'nin demokratikleşmesi için başka siyasi oluşumlar çıkarsa ve AKP tek çözüm değil, İslam daha farklı, daha demokratik şekillerde yaşanabilir denilebilirse ya da ‘zenginle fakirin ayrıştığı bir şekilde yaşamak zorunda değiliz İslam’ı' diyen bir yere gelinirse, dönüşüm belki buradan olabilir diye düşünüyorum.”
Kadınlarla ilgili çalışmalarıyla tanınan Gökçe Yurdakul ise Türkiye'deki siyaseti, kadın hareketinin şekillendireceğine inandığın dile getiriyor: ”‘Kendi araştırmalarıma dayanarak, AKP içinde partinin politikalarına başkaldıran kadınların olduğunu biliyorum. Bunlardan biri Fatma Ünsal; kendisi milletvekili olmak istemişti ancak Antalya'da 13. sıradan aday gösterildiği için seçilemedi. AKP'deki erkek politikacılar şimdiye kadar buna olanak sağlamadı. İnşallah böyle bir lokomotif oluşumun ben AKP içindeki kadınlardan gelmesini istiyorum ve geldiğini de biliyorum.”
Gökhan Tuncer de Türkiye’de İslami anlayışın savunduğu bireyciliğin farklı bir türünün Gezi protestolarında da görüldüğünü, bunun da iktidardaki muhafazakârları değişime zorlayacağını iddia ediyor. Tuncer, protestolarla oluşan yeni direncin, muhafazakârları Avrupa'daki Hıristiyan Demokratlara doğru dönüştürebileceğini savunuyor.(Deutsche Welle Türkçe)
En acımasız baron yakalandı
Uyuşturucu ticareti uğruna yaptığı katliamlarla ABD ve Meksika’da dehşet saçan çete lideri, komando operasyonuyla yakalandı.
Z-40 kod adıyla da bilinen 40 yaşındaki Miguel Angel Trevino, Meksika merkezli uyuşturucu çetesi ‚Los Zetas‘ın lideriydi.
Meksika’da 2007’den bu yana süren „uyuşturucu savaşı“nda şimdiye kadar 70 bini aşkın kişi hayatını kaybetti.
Yalnızca Meksika’da değil, ABD ve Latin Amerika’nın birçok ülkesinde etkili olan Los Zetas çetesinin hesabına bu katliamların birçoğu yazılıyor.
Çete 2010 Ağustos’unda, kendilerine haraç vermeyi reddeden 72 göçmeni katletmiş. Geçen yıl da Meksika'nın kuzeyindeki metropol kenti Monterrey'i ABD sınırına bağlayan otoyolda başları gövdelerinden ayrılmış 49 ceset bulunmuştu.
Film gibi operasyon
Miguel Angel Trevino'nun başına ABD Dışişleri Bakanlığı 5 milyon, Meksika hükümeti ise 2 milyon dolar ödül koymuştu.
Miguel Angel Trevino, Hollywood filmlerini andıran bir komando operasyonuyla yakalandı. Meksika İçişleri Bakanlığı'nın verdiği bilgiye göre komandoları taşıyan helikopter, ülkenin kuzeydoğusundaki Nuevo Laredo bölgesinde bir tali yolda içinde Trevino'nun bulunduğu aracın önünü kesti.
Trevino'nun korumalarının gösterdikleri direniş, Trevino ve adamlarının kıskıvrak yakalanmasını önleyemedi. Operasyonda 2 milyon dolar nakit para, 8 silah ve mühimmat ele geçirildi.( Deutsche Welle Türkçe)
Z-40 kod adıyla da bilinen 40 yaşındaki Miguel Angel Trevino, Meksika merkezli uyuşturucu çetesi ‚Los Zetas‘ın lideriydi.
Meksika’da 2007’den bu yana süren „uyuşturucu savaşı“nda şimdiye kadar 70 bini aşkın kişi hayatını kaybetti.
Yalnızca Meksika’da değil, ABD ve Latin Amerika’nın birçok ülkesinde etkili olan Los Zetas çetesinin hesabına bu katliamların birçoğu yazılıyor.
Çete 2010 Ağustos’unda, kendilerine haraç vermeyi reddeden 72 göçmeni katletmiş. Geçen yıl da Meksika'nın kuzeyindeki metropol kenti Monterrey'i ABD sınırına bağlayan otoyolda başları gövdelerinden ayrılmış 49 ceset bulunmuştu.
Film gibi operasyon
Miguel Angel Trevino'nun başına ABD Dışişleri Bakanlığı 5 milyon, Meksika hükümeti ise 2 milyon dolar ödül koymuştu.
Miguel Angel Trevino, Hollywood filmlerini andıran bir komando operasyonuyla yakalandı. Meksika İçişleri Bakanlığı'nın verdiği bilgiye göre komandoları taşıyan helikopter, ülkenin kuzeydoğusundaki Nuevo Laredo bölgesinde bir tali yolda içinde Trevino'nun bulunduğu aracın önünü kesti.
Trevino'nun korumalarının gösterdikleri direniş, Trevino ve adamlarının kıskıvrak yakalanmasını önleyemedi. Operasyonda 2 milyon dolar nakit para, 8 silah ve mühimmat ele geçirildi.( Deutsche Welle Türkçe)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)