17 Nisan 2013

Bollywood mucizesi!


Hint film endüstrisi 100'üncü 'doğum günü'nü kutluyor. Hindistan, dünyanın en çok film üreten ülkeleri arasına 'Bollywood mucizesi'yle girdi.


Hindistan’ın ilk film sanatçısı Cundiraj Govind Phalke, mitolojik bir film olan “Kral Harishandira” adlı filmiyle 21 Nisan 1913 yılında ilk sinema filmini Hindistan'da seyirci ile buluşturdu. Bu filmde kadın rollerini erkekler üstlenmişti, zira kadınların rol alması ayıp sayılıyordu. O dönemlerde hiç kimse, sonraları “Bollywood” diye anılacak Hint film endüstrisinin dünyanın en büyüğü olacağını herhalde aklına getirmezdi. İşte Hindistan’ın günümüzde tüm dünyaca tanınan ve beğeni toplayan bu dev sanayisi 21 Nisan'da 100'üncü doğum gününü kutluyor.

Hint Sinemasının altın çağı ve Raj Kapoor

1950'li yıllarda Hint sineması altın çağını yaşadı. Bimal Roy, Raj Kapoor ve Guru Dutt gibi yönetmenler köyden kente göç, gelecek perspektifi olmaması ve yeni Hint Cumhuriyeti’nin belirsiz siyasi geleceği gibi ciddi konulara el attı. Raj Kapoor’un sosyal eleştirel filmleri sadece Asya’da değil, o zamanki Sovyetler Birliği, Çin’de de büyük beğeni topladı. Raj Kapoor Türkiye'de ise “Avare” adlı filmiyle tanındı ve sevildi.

1980'li yıllar: aşk filmleri furyası

80'li yılların sonundan itibaren aşk filmleri Bollywood'a damgasını vurmaya başladı. Sınırsız sevgi, sınırları aşan duygular, ağır hüzünler ve üstesinden gelinmesi gereken bir sürü sorun… . Bollywood fimlerinde erkek ya da kadın kahraman arasındaki aşk ve yapacakları fedakârlıklar çoğu kez sınavdan geçer. Bu pembe filmlerde danslar ve şarkılar eşliğinde bir duygusal gel-git seli yaşanır. Aslında masalımsı olan bu öykülerin sonunda seyirci her zaman “mutlu son” beklemelidir ve gerçekten öyle de olur. Haydarabad’da sinema profesörü olarak görev yapan Madhava Prasad şunları söylüyor: “Kuşkusuz ki filmlerimiz Hint insanını ve toplumu etkilemektedir. Ne var ki bu filmlerde gösterilen gerçekliğin, seyircinin gerçek yaşamıyla yakından uzaktan bir ilintisi yoktur.”

Hindistan hâlâ son derece hiyerarşik bir yapıya sahip, kast sistemi 1950 yılında resmen kaldırılmış olmasına rağmen, uygulamada varlığını sürdürüyor. Hint toplumunda bir katmandan diğerine geçiş neredeyse mümkün değil. Bollywood fimlerinde ise birbirini seven iki kişi -hangi katmana mensup olunduğuna bakmadan- tüm sınırları aşabiliyor. Ama ülkedeki realitenin başka olduğuna dikkat çekiliyor.
Müslüman yıldız Shah Rukh Khan'ın Hindu kadınla evliliği

Örneğin Hint toplumunun yüzde 80’ini oluşturan Hindu inanışındaki insanlar ile yüzde 16 oranındaki Müslümanlar arasında evlilikler son derece nadir görülüyor. Ancak özellikle son yıllardaki Bollywood filmlerinde bu gibi tabular yıkılıyor. Ve Shah Rukh Khan ya da Saif Ali Khan gibi yıldızların halkın idolü olmaları da, Müslüman olan bu aktörlerin gerçek yaşamlarında Hindu kadınlarla evlenmiş olmalarından kaynaklanıyor.

Bollywood filmleri toplumu değiştirebilir mi?

Özellikle romantik filmlerle ün yapan yönetmen Kunal Kohli, 'Bollywood filmleri gerçekten toplumu değiştirebilir mi?' şeklinde DW’nin sorduğu bir soruya çekimser bir yanıt veriyor: “Filmler insanları gerçekten etkileyebilseydi, o zaman sürekli birbirimizi güldürür, çok daha fazla âşık olmayı denerdik. Ama böyle bir şey olmuyor. Filmler gerçeklere dayanıyor olsa bile gerçek yaşamı etkileyemiyorlar.”

Hindistan’ın saygın şair ve senaryo yazarı Javed Akhtar bu konuda bir adım daha ileri gidiyor: “Elbette ki bu filmler toplumda olup biten şeyleri yansıtıyorlar. Ama yansıttıkları şeyler toplumdaki arzular, ümitler, değerler ve gelenekler. Yani gerçekten toplumun aynası değiller, sadece toplumun rüyasını gördüğü şeyleri perdeye yansıtıyorlar.”

"Eğlence, eğlence, eğlence"

2011 yılında gösterime giren ve birçok ödüle lâyık bulunan, Vidya Balan’ın başrolünü oynadığı “Dirty Picture”/”Ahlaksız Görüntü” adlı filmin başarısına ilişkin çok şey söylendi. Balan, “Bir filmin başarılı olması için üç şey önemlidir: Eğlence, eğlence, eğlence” diyor. Yeni Delhi'deki Jawaharlal Nehru Üniversitesi'nden sinema alanında uzman Ranjini Majumdar da bu konuda şunları söylüyor: “Bir Hollywood filmi seyredip de tüm Amerikalı kadınlar böyledir diyemezsiniz. Ya da bir Avrupa filmi izledikten sonra tüm Avrupalı kadınlar böyledir denilemez. Nihayetinde sinema eğlence demektir. Yönetmenlerden toplumun sert gerçeklerini göstermelerini bekleyemeyiz. Bu, ticarî sinemanın görevi ve rolü değildir.”

© Deutsche Welle Türkçe

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder