15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından Batı medyası, olayın iç yüzünün araştırılması ve anlatımındansa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik eleştirilere ağırlık verdi. Göstericilere ‘koyun’, Türk hükümetine ‘seçilmiş diktatörlük’ benzetmeleri yapan, Gülen ve takipçilerinin darbedeki rolünü sadece bir ‘iddia’ olarak sunan Batı medyasındaki manipülasyon ve dezenformasyon örneklerini derledik.
Darbe ihtimaliyle ilgili ilk ses getiren yazı, 21 Mart’ta ABD'li Ortadoğu uzmanı Michael Rubin’den geldi. 2002-2004 arasında Pentagon’a danışmanlık yapan Rubin’in Newsweek’te de yayımlanan yazısında “Türkiye’de durum kötü ve daha kötüye gidiyor. Türkler ve Türk ordusu, Erdoğan’ın Türkiye’yi uçuruma sürüklediğini gün geçtikçe daha fazla anlıyor” ifadelerini kullanmış; darbe yapması halinde Türk ordusunun zor duruma düşmeyeceğini öne sürmüştü.
Darbe ihtimalinin eskisine göre dile getirilmediği Türkiye kamuoyunda bu yazının yankı bulması üzerine, Genelkurmay Başkanlığı, 'ordu içindeki paralel yapı faaliyetleri' ve 'darbe yapılacağı' söylentilerine yanıt vermişti. Açıklamada, 'demokrasiye bağlılık' vurgusu yapılmış, "Hiçbir yasa dışı, emir-komuta hiyerarşisi dışı oluşum ve/veya harekete taviz verilmesi söz konusu değildir" ifadesi kullanılmıştı.
Ancak darbeyi teşvik etmediğini, sadece analiz yaptığını söyleyen Rubin’in dile getirdiği ihtimal, 15 Temmuz’da gerçekleşti. Girişimin daha ilk saatlerinde “Neden darbe Türkiye için umut olabilir?” başlıklı bir yazı Rubin’in imzasıyla New York Post’ta yayımlandı. O sıralarda Amerikan Fox News kanalında konuşan Emekli Yarbay Peters Türkiye hakkında şöyle dedi: ‘Darbe başarılı olursa İslamcılar kaybeder, biz kazanırız.’
Darbe girişiminin başarısız olmasının ardından internet sitesinde "Türkiye'nin son umudu da öldü" başlıklı makaleye yer veren Fox News gibi ABD’li politikacılar tarafından da boykot edilen tartışmalı mecraları bir kenara bıraksak dahi, Batı medyasının prestijli kuruluşlarının, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik eleştirileri, darbe girişiminin iç yüzünü araştırmak ve anlatmaktan önde tuttuğunu görüyoruz. Türkiye’de “Darbe girişiminde ikinci dalga olur mu?” sorusu tartışılırken, Batı’nın endişesi ‘seçilmiş hükümetin otoriterleşmesi’ydi.
‘Seçilmiş diktatörlük’, ‘karşı darbe’, ‘otoriterlik’…
İngiltere’nin saygın gazetelerinden The Guardian’ın 17 Temmuz’daki editoryal yazısının başlığı “Seçimle iş başına gelmiş diktatörlüğe dikkat edin” oldu. Yazıda “Askeri diktatörlük, bilinen en kötü hükümet biçimlerinden biri. Ancak seçilmiş diktatörlük de çok daha iyi sayılmaz; açık şekilde görülen tehlike, Türkiye’nin o tarafa doğru yalpalaması” ifadeleri kullanıldı.
ABD’nin önde gelen iki gazetesi olan New York Times ve Washington Post’un darbe girişiminin hemen sonrasında, 16 Temmuz’da ‘Editoryal Kurul’ imzasıyla yayımladıkları iki yazının başlıkları, sırasıyla “Türkiye’deki karşı-darbe” ve “Erdoğan, otoriterliğini ikiye katlama arzusuna karşı çıkmalı” oldu.
New York Times’ın yazısında “2003’ten beri otoriterliği artan Bay Erdoğan, ülkesini özlenen Müslüman demokrasi modeli vizyonundan uzaklaştırdı” gibi ifadeler kullanıldı. Washington Post’un yazısı ise “Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin kibirli ve artarak otokratlaşan cumhurbaşkanı” ifadesiyle başlıyor.
Darbe-Gülen ilişkisi, ‘Türk hükümetinin iddiası’
Fethullah Gülen ve Gülen’e bağlı güvenlik güçlerinin darbe girişimindeki rolü, Batı medyasında daha çok ‘Türk hükümetinin iddiası’ olarak yer aldı. Bu iddiaya dair kanıtlar ise oldukça az yer buldu.
Ordunun Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasını ve seküler anayasayı darbe yaparak korumaya çalıştığı yönündeki ifadeleri yayımlayan bazı yayın organları, Gülen’in darbe girişimindeki rolünü yok saydı.
Patrick Cockburn’un 17 Temmuz’da Independent’ta yayımlanan ve Gülen’den bahsetmediği yazısının başlığı da, “Erdoğan, başarısız darbe girişimini, laik Türkiye’nin son izlerinden kurtulmak için kullanıyor” oldu.
‘Gülen Hareketi İslam’ın en umut veren yüzlerinden biri’
22 Temmuz tarihli yazıda, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbe girişiminin hemen ardından muhalif ya da Gülen’le ilişkisi bulunduğundan şüphelenilen herkese karşı Stalin tarzında muaazam boyutta tasfiye ve tutuklamalar başlattığı” iddiasında bulunuldu. Fuller, “Açık ki, Erdoğan bu olayı muhalefeti bastırmak ve böylece kendisi için istediği süper-güçlü başkanlık planlarını gerçekleştirmek için kullanacak” ifadelerini de kullandı.
‘Erdoğan’ın Türk çoğulculuğuna karşı darbesi’
Darbe girişiminin ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gücünü artırmasından ve bunun Türkiye’ye etkisinden duyulan endişe, Batı için en önemli meselelerden biriydi.
İngiliz devletinin medya organı BBC'nin internet sitesinde 21 Temmuz’da yayımlanan yazının başlığı “Recep Tayyip Erdoğan: Türkiye’nin acımasız cumhurbaşkanı” oldu. Yazıda Erdoğan otoriterlikle suçlanırken, Gülen için “kendi isteğiyle ABD’ye sürgüne giden, müttefiklikten hasımlığa geçen din adamı” ifadesi kullanıldı.
The Economist de 23 Temmuz tarihli yazısında “Erdoğan’ın intikamı” başlığını kullandı. İlk cümlesi, “Türklerin savunmak için hayatlarını riske attığı demokrasiyi, Türkiye’nin cumhurbaşkanı tahrip ediyor” olan yazıda, darbe girişimi sonrasındaki gözaltı ve işten çıkarmaların devletin güvenliğini koruma amacını aştığı iddia edildi.
The Economist’teki yazıda, “Bay Erdoğan muhalefetle ihaneti aynı kefeye koyuyor. Türk çoğulculuğuna karşı kendi darbesini ortaya koyuyor. Frenlenmezse ülkesini daha fazla çatışma ve kaosa sokacak. Bu; Türkiye’nin komşuları, Avrupa ve Batı için ciddi bir tehlike anlamına geliyor. Türkiye bugün NATO’ya girmek için başvursaydı, zorlanırdı. İttifakın kötüye giden bir üyeyi ihraç etmek gibi bir olanağı da yok” ifadeleri kullanıldı.
Independent ve komplo teorileri
İngiliz Independent, darbe girişimini Erdoğan’ın düzenlediğini iddia eden komplo teorilerine hemen yer verdi. 16 Temmuz’da yayımlanan Adam Lusher imzalı yazıda, ‘sosyal medya kullanıcılarının, darbe girişimini Hitler’in muhaliflere baskı için kullandığı Reichstag yangınına benzettiği’ duyuruldu. Aynı yazıda, Fethullah Gülen için “ABD’de yaşayan ılımlı Müslüman din adamı”, takipçileri için ise “İnançlar arası diyalogu savunan ılımlı İslam savunucuları” ifadeleri kullanıldı.
Göstericilere ‘koyun’ ve ‘öfkeli kalabalık’ benzetmesi
Alev Scott’un The Guardian’da, Gönül Tol’un New York Times’ta yayınlanan yazılarında ‘demokrasiyi koruyor denilerek övülen öfkeli kalabalıklar’dan duyulan endişe ifade edildi.
IŞİD’le mücadele endişesi
Batı için bir diğer endişe kaynağı da IŞİD’le mücadele oldu. ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Joseph Votel ve ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper’ın IŞİD’le mücadele kapsamında ilişki içinde oldukları Türk askerlerinin bir kısmının hapse girmesinin, örgütle mücadeleyi sekteye uğratması endişesini, Batı basını paylaştı.
Patrick Cockburn’un Independent gazetesinde 30 Temmuz’da yayımlanan yazısının ilk cümlesi; “Türkiye’nin istikrarsızlaşması IŞİD için iyi haber, çünkü Türk güvenlik birimleri kendilerini Gülencileri ele geçirmeye adadı” oldu. Türk halkının çoğunun darbe girişiminin arkasında ABD’nin olduğunu düşünmesinin yarattığı Amerikan karşıtı havanın, IŞİD ve Nusra Cephesi gibi örgütlerin işine yarayacağı ifade edildi.
‘Türkiye, Suriye gibi oluyor’
Batı’ya eleştiri zamanı
Diğer pek çok örneğin aksine, Cockburn’un son yazısında, Gülencilerin darbeyle ilişkisi ve Batı’nın seçilmiş bir hükümetle askeri darbecilerin arasındaki farkı göz önünde bulundurmamasından duyulan rahatsızlık da yer aldı.
İstanbul merkezli düşünce kuruluşu Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Merkezi Araştırma Direktörü Sabiha Senyücel, Cockburn’e, Batı’nın Erdoğan’a düşmanca, darbecilere ise ılımlı bir şekilde eleştiride bulunduğunu belirtti. Senyücel, MSNBC muhabirinin Erdoğan’ın Almanya’dan sığınma talep ettiği yönündeki tweetini de hatırlattı.
Ancak Senyücel’inki gibi sesler, Batı’da hâlâ pek duyulmuyor. Batı, Doğu’yu kendi ezberleriyle anlamaya, anlatmaya ve böylelikle şekillendirmeye devam ediyor. Medyasında görülen dezenformasyon, manipülasyon ve darbeye teşvik gibi örnekler, Batı’nın demokrasi kavramıyla ilişkisi hakkındaki sorunları bir kere daha ortaya koyuyor.
Kaynak: Al Jazeera
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder